23 Temmuz 2014 Çarşamba

Demirören'in 'En' Demokratik Ülkesi


 Geçtiğimiz gün, Marriot Otel'de düzenlenen TFF Mali Kurulu toplantısı, bugünlerde çok güldüğüm, dünyanın en kısa fıkrasına sahne oldu.

 Toplantıda söz alan İbrahim Hacıosmanoğlu, TFF Yönetimine verdi veriştirdi. Şike skandalının hasır altı edilmesinden, Anadolu takımlarının Avrupa platformunda aldığı cezalardan ve haklarının yendiğinden dem vuran Hacıosmanoğlu, başbakanı kastederek, "Herkesi Beyefendi korkusu sarıyor. Simsarlar çok var. 'Beyefendi böyle istiyor' deniyor. Sayın Başbakan, bizzat bana 'Bu işlerin içinde yokum' dedi. 'Beyefendi böyle istiyor' diye kimseye baskı yapılmasın. Başbakan'a ulaşamıyorlarsa, bana söyleyin ben ileteyim. TFF Başkan Vekili Servet Yardımcı, bizi Başbakan'a şikâyet ediyor. Acaba Kemal Kılıçdaroğlu'na da, Devlet Bahçeli'ye de şikâyet ettiniz mi?'



Bu açıklamalar üzerine kürsüye çıkan Yıldırım Demirören, şu ifadeleri kullandı:


''Biz bir aileyiz. Birimizin canı acırsa, hepimizin canı acır. Önümüzdeki sene zaten seçim var. Eğer memnunsanız desteklersiniz. Türkiye kadar demokratik bir ülke yok. Her kulübümüzün arkasındayız. Yönetim kurulumuzda Trabzonspor'dan iki arkadaşımız var. Türk futbolu için mücadele etmek zorundayız. Beyefendiye herkes ulaşır, kulüp başkanları da ulaşır, bekçi de ulaşır. Beyefendi böyle bir adamdır. Sonuna kadar arkasındayız" 

Özerk (!) olan federasyonumuzun başkanı, konuşmasında ülkemizin ne kadar demokratik olduğundan bahsettikten hemen sonra 'beyefendi'ye herkesin ulaşabileceğini, bir spor branşının mali kurul toplantısında belirtiyor, ona desteğinin sonsuz olduğunu ağız dolusu söylüyor.
 Gerçekten, Türkiye'den demokratik bir ülke yok, o kadar demokratik bir ülke ki, her platformda başınızdaki diktatöre methiyeler dizebiliyorsunuz, bir spor platformunda bile..

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Galatasaray 2014/15 Formaları

http://www.galatasaray.org/gspazarlama/haber/20682.php

http://www.fcnblog.com/2009/07/2288-ve-mor-forma.html

Yukarıdaki ilk link bu sezonki formalarımızın tanıtım yazısı. İkincisi de mor formamızın FCNBlog'da yayınlanan hikayesi. Kulüp de asaletten, ruhtan girip, Galatlar'dan çıkmıştı o formaları tanıtırken, bulamadım şimdi linki. Arkadaş biz her yıl zaten alıyoruz bu formaları da, nedir bu vıcık vıcık pazarlama taktikleri? Hangi taraftar bu laflardan etkileniyor da alıyor artık? Her yıl Metin Oktay'ı anmaktan bıkmadınız formaların çıktığı tarihte?

Şu cümle siteden alıntı:'Av sezonu başlıyor. Galatasaray’ın yeni formasında kulübün başarılarla dolu tarihinden ve mirasından esinlenildi.'

Bana biri açıklayabilir mi formaların tam olarak hangi noktasında miras var? Tarihten esinlenme 3 parçalıyı mı doğurdu? Tamam farklı alternatiflere hayır demiyorum. Onun meraklısı da var. Ama bu kendini sürekli tekrar eden Metin Oktay ruhu, asalet, başarı etiketlerinden beslenmeyin artık, zira tükettiniz.




Formalara gelince, şahsi fikir olarak 3 parça yerine klasik parçalıyı tercih ederim, onu pek beğenmedim. Beyazın sadeliği hoşuma gitti.


Bitirmeden; beyaz forma için Galatasaray'ın 2000 yılında giydiği ilk beyaz formadan esinlenildi denmiş. Bunu ya yazanın yaşının yetmemesine, ya Galatasaray tarihini iyi bilmemesine ya da yine pazarlama stratejisine bağlıyorum. Çünkü forma 2000'dekinden çok Neuchatel sezonunun beyaz formasını andırıyor. Hedef kitlenin yaşı 2000'i hatırlamaya daha elverişli diye bunu kullanmış olabilirler. O da olmamış.



12 Temmuz 2014 Cumartesi

Messi

Lionel Messi, çoklarına göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu. Tek eksiği, - güya - bir dünya kupasıymış. Soruyorum sizlere, Ryan Giggs, George Best, Eric Cantona, Alfredo di Stefano(nur içine yatsın) gibi devlerin, hiç bir zaman oynamadığı bir kupa, Messi'yi bu ünvandan alıkoyabilir mi? Yarınki finale belki de bu baskıyla çıkacak Messi. 3 Şampiyonlar Ligi, 2 Avrupa Süper Kupası, 6 La Liga, 2 Copa del Rey şampiyonluğu, dünya kupasıyla taçlanırsa harika olur evet, fakat olmasa da henüz 27sindeki süper starın önünde en az 7-8 yılı, kazanacak bir çok kupası var.

Tamam, Maradona'nın büyüklüğüne lafımız yok ama, sanki spor medyasına yön verenlerin nostalji aşkını da aşırı doz alıyoruz bu ara. 82 ve 86'yı izlemiş, o dönem maç yayınlarının şimdikine nazaran çok çok az olmasından mütevellit, zihninde sürekli o kupaları yaşayan güzel abilerimiz Maradona'yı koydukları köşeye aday çıkınca, dünya kupası hamlesini oynuyorlar gibi.

Neyse, kimileri Maradona'yı izleme şansına erişti, bizlerse Messi'yi. Futbol tarihinin bu dönemlerine şahitlik etmenin tadını çıkarmak lazım.

10 Temmuz 2014 Perşembe

Dünya Kupası Yarı Finalinde Hakemi Seyretmek

 Tarihi bir maç olarak şimdiden kayıtlara geçen Brezilya-Almanya yarı finalinden sonra Hollanda-Arjantin maçı ile ilgili beklentiler, doğal olarak biraz daha yükselmiş oldu. 120 dakika sonunda - şayet uyanık kalabildiyseniz - penaltılarla turu geçen tarafın Arjantin olduğuna canlı tanık olmuşsunuz demektir.

 Bizim topraklarımızda bu yarı final mücadelesi TRT ekranlarından yayınlandığı için biz her 10 dakikada bir oyuncu performansı yerine hakem performansı ile ilgili 2-3 dakikalık tiradlara şahit olduk. Cüneyt Çakır'ın pasaportunda 'Türk' yazıyor olması ve Dünya Kupası Yarı Finali'ni yönetiyor olması, durumun haber değerini gösterir, buna eyvallah. Ancak her pozisyon sonunda, bir futbolcunun şutunu yorumlar gibi 'Cüneyt Hoca burada da doğru karar verdi, işte Türk Futbolu!' tadında yorumlar yapmak, cidden ancak bizde görülen bir durum herhalde. Bu konuyla ilgili aklıma 2 nokta takılıyor. 


 Acaba Hollanda-Kosta Rika Çeyrek Finali maçında, tüm Özbekistan halkı, oynanan futbol yerine Ravşan İrmatov'un yönetimine mi odaklanmıştır? Her doğru düdüğünde, Özbek TRT'si havai fişeklerle kutlamalar yapmış mıdır? Yada İrmatov'un başarısı, Özbek Futbolu'nun gelişmişliğini mi gösterir? 


 Tam olarak ıskaladığımız nokta şu. FIFA, hakemlerinin FIFA kokartı taktıktan sonra lokal performanslarına - çok büyük bir skandala imza atmadıkları sürece - dikkate almazlar. Lokal federasyonlar, FIFA'nın belirli kriterlerine uygun olarak isimleri FIFA'ya belirtir ve o noktadan sonra FIFA hakemleri sadece uluslararası arenadaki performanslarına göre değerlendirilir. Yani Cüneyt Çakır dün akşam sahada Türk hakemliğinin bir temsilcisi olarak görev almadı. Sadece Türk pasaportlu bir FIFA hakemi olarak görevini yaptı. 

 Dünya Kupalarında kendi milli takımımızın performansıyla gurur duyduğumuz günleri görmemiz dileğiyle...

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Rekoru 7-1 Gümbürtüsüne Giden Adam: Miroslav Klose

 Dünya Kupası tarihinde daha önce hiç yaşanmamış bir yarı final maçı izledik dün gece. Her ne kadar etkisiz futboluyla eleştirilse de ev sahibi olduğu turnuvanın doğal favorisi Brezilya, Almanya karşısında 7-1 gibi tarihi bir hezimete uğradı. Büyük tartışmalar arasında düzenlenen turnuvada böyle büyük bir hezimetle elenmek, Brezilyalıların travma katsayısını uzun süre yüksek seviyelerde tutacaktır.


 7-1'in süksesinin büyük olması çok doğal, ancak araya kaynayan çok büyük bir başarı hikayesi var. Dünkü maçın 23. dakikasında takımının 2. golünü atan Miroslav Klose, Dünya Kupası tarihindeki 16. golünü atarak organizasyonun gelmiş geçmiş en golcü oyuncusu oldu. Karşılaşmaya çıkmadan katıldığı 4 Dünya Kupası'nda 15 golü bulunan Klose, Brezilyalı Ronaldo'yu geride bırakmayı başardı. Kolse bu istatistiğe 23 maçta ulaştı.

 Böyle büyük bir başarı ne yazık ki 7-1'lik skorun gümbürtüsünden - şu an için - arada kaynamış durumda. Belki 7-1'in etkileri sezon başlayana kadar daha baskın olacak ancak tarih Klose'yi yazacak..




7 Temmuz 2014 Pazartesi

Dünya Kupası Çeyrek Finali'nde Jasper Cillessen Olmak

Dünya Kupası Çeyrek Finali'nde bir kaleci düşünün, 120 dakika boyunca gayet başarılı bir performans sergilemiş, rakip ataklarını başarıyla karşılamış ve kalesini gole kapamış. 120 dakika sonunda rakip takımın kalecisi de (Navas) kalesinde devleşince maç penaltı atışlarına kalmış. O anda belki de futbol tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir şey yaşanmış, 120 dakikadır kalesini başarıyla koruyan kaleci oyundan alınmış, yerine daha kenarda doğru dürüst ısınamamış kaleci konulmuş..


 Bahsettiğimiz durum 25 yaşında bir genç için çok da kolay kaldırılabilecek bir şey olmamalı. Ancak Cillessen durumdan habersiz olmasına rağmen gerçekleşen olayı büyük bir olgunlukla karşıladı. Oyuna giren Tim Krul'a uzun uzun sarıldı, ona moral verdi, sonra efsane hocası Van Gaal'in elini sıktı. Penaltı atışları sırasında kenarda dakikalarca dua etti, Krul'un her kurtarışında sevinçten en yükseğe zıplayan hep oydu. Krul'un getirdiği yarı finali kutlamak için sahaya en hızlı koşanlardan biri de o oldu..

 İşte bu yüzden, futbol fena halde hayata benzer..