Teknolojinin hızla gelişmesi, yıldızları artık neredeyse her hafta, üstelik bir defadan da fazla izliyor oluşumuz, zor beğenen bir izleyici kitlesi yarattı maalesef. G.Afrika 2010 da bu söylemlerle başladı. Fakat gördük ki, Dünya Kupası’nın iyisi kötüsü olmaz, o bir futbol şölenidir, itinayla ağırlanması, saygıda kusur edilmemesi gereken. Turnuva tarihinin en erken elenen strateji hatası ev sahibi G.Afrika karşısında Meksikalı oyuncuların topa dokunmalarıyla başlayan futbol dilencilerinin bayramı, Iniesta’nın final maçının 116.dakikasındaki golüyle son buldu. Arkasında kitap yazılabilecek tonla güzel futbol anı bırakarak.
Futbola değer katan ustaların her birine ayrı yazılar yazmak lazım, fakat kısa kısa analım bu güzel insanları. Uruguay’ın çalıştırıcısı Tabarez’den başlayayım, Yaşlı kurt Fransa maçından sonra taktik değiştirme cesaretini göstererek Forlan’ı serbest bıraktı ve yıldız oyuncu turnuvanın en iyisi oldu. İlk maçta yoluna taş koydukları Domenech ise Fransa’nın anlamsız ısrarının bedeliydi adeta. Fransızlar 94’ten sonra 2. devrime hazırlanmalılar.
B Grubu’nun lideri Arjantin’e, ve ilah Maradona’ya sonsuz teşekkürler. Evet belki çağın şartlarına uymadı Arjantin, fakat futbolun güzelliğinin, estetiğin ön planda olduğu Maradonalı yıllara götürdüler bizi. Savunmadan önce golü düşünen ender takımlardan Arjantin ve Ji Sung Park’ın sırtladığı G.Kore turnuvada güzel izler bıraktılar Rehhagel’in katı, zevksiz Yunanistan’ına karşın. Arjantin’de Messi üzerideki baskının büyüklüğü, rahatlayan Tevez ve Higuain’in işine yaradı.
Her şey vardı İngilizlerin elinde, olmazsa olmaz ön libero dışında. Güzel futbol dilencileri Capello’ya ağlıyorlar. Usta bu kez ilk defa başaramıyor, katıldığı bir organizasyonu kazanamıyor. Onları eleyen Almanlar ise turnuvanın yükselen yıldızı. Dünya nesil değişiminde Almanları örnek almalı. Tabi önce biz Türkler. En büyük şansları, Ballack’ın sakatlanması ve yeni kral Özil’in doğuşu oldu. Löw’ün genç takımı şimdiden Brezilya 2014’ün favorileri arasına girmeyi başardı. Milan da örnek alsın. Grubun diğer çıkanı, Amerika, orta ikilisi Bradley ve Dempsey önderliğinde, sürekli geriden gelerek güzel tatlar bıraktılar izleyenlerde.
Ve Gana… Turnuvanın en genç kadrolarından biri, Afrika’nın makus kaderiyle yüzleşti. Uruguay karşısında bu kez Tanrı’nın sağ eli iş başındaydı ve o unutulmaz an Gana futbol tarihini trajik sayfalarına işlendi. Çünkü usta penaltıcı Gyan, 120.dakikada topu dışarı attı. Essiensiz, yarım Appiahlı, yarım Muntarili Gana, 2014’ün bir diğer favorisi.
E Grubu’nda Hollanda bize “kura şansı”nın varlığını kanıtlarcasına liderliği aldı. Favoriler dahil final yolu en açık takım Portakallardı. Ahı gitmiş vahı kalmış Kamerun ve Danimarka, yükselen değer Hondalı Japonya’ya geçildi. Honda yüksek top tekniği ile göze battı.
Son şampiyon İtalya, Donadoni ile kaybettiği iki yılın faturasını gruptan çıkamayarak ödedi. Almanların başardığı jenerasyon değişikliğinde sınıfta kaldılar.
Ölüm grubu addedilen F Grubu’nun kazananı, Brezilya karşısında tüm dünyanın sempatisini toplayan Kuzey Kore’ydi. Fakat tabelada Dunga’nın Avrupalılaştırdığı Brezilya için 1., Avrupa’nın bir türlü Brezilyalılaşamayan C.Ronaldo için 2. Yazıyordu. Portekiz iplerinin C.Ronaldo’dan almadığı sürece adı bir ülke yerine bir isim olarak geçmeye mahkum. Kendisi ise C. Ön adıyla anılmaya… Çünkü gerçek Ronaldo, her zaman bizim Il Fenomeno’muz, Brezilyalı Ronaldo’dur.
Ve şampiyonun grubu. Tarih yeniden yazıldı, ilk kez turnuvada ilk maçını kaybeden bir takım şampiyon oldu. Hem de ne şampiyon olmak. Oynadığı her rakibini –Almanya dahil- yarı sahasına mahkum eden, Real soslu Barça dolgulu İspanya turnuvanın ve dünyanın yeni kralı. Onların başarısını beklenti/karşılık eşiğini göze almadan değerlendirmek lazım. Çünkü herkes bunu bekliyordu ve İspanyollar kazandı. Almanlar beklentileri üstüne çıktı diye turnuvayı hak ettiler denemez, ki zaten bu yarı finalde açıkça görüldü. Xavi, Iniesta ve Villa önderliğinde, yarım Torresli İspanya futbol şöleni sundu kara kıtada.
Suareziyle, Forlanıyla, Muelleriyle, Oziliyle, Ji Sung Parkıyla, Teveziyle, Bradleyiyle, Gyanıyla, Boatengiyle, Robbeniyle, Sneijderiyle, Hondasıyla, Fabianosuyla, Xavisiyle, Iniestasıyla, Ramosuyla, Villasıyla harika bir kupa yaşadık. Belki çocukluğumun romantizmini yakalama adına Fransa 98’den geride kaldı ama, Dünya Kupası, Dünya Kupası’dır, futbol şölenidir.
Turnuvanın;
Takımı: İspanya, Almanya, Uruguay, Gana
En iyi oyuncusu: Forlan, Mueller, Villa
Hayal Kırıklığı - Takım: İngiltere, Brezilya
Hayal Kırıklığı- Futbolcu: Rooney, Cannavaro, C.Ronaldo, Henry(sana müstehak)
En iyi 11’i: Neuer – Maicon, Mertsacker, Lugano, Fucile – Iniesta, Schweinsteiger,Sneijder - Mueller, Villa, Forlan
Akılda Kalanları : Lampard’ın verilmeyen golü, Suarez’in topu elle çıkarışı, Heinze’nin kafasına kameraman çarpması, elbette Diego Armando Maradona, van Bronchorst’un yarı finaldeki muhteşem golü, de Jong’un finalde Xavi’yi attığı tekme, Abdulkader Keita’nın sahtekarlığı, Ahtapot Paul ve Ömer Üründül.
Not: İş bu yazıda “vuvuzela” kelimesi kasten hiç geçirilmemiştir, hatıralardan tamamıyla silinmesi, tarihin karanlık sayfalarına karışması dileğiyle...
ÇAĞLAR GÖKGÜN
Turnuvanın ilk grup maçlarından sonra, ciddi anlamda karamsarlığa düştüğümü söylemeliyim. Uzak bir ülkede, kayda değer bir iklim değişikliğini göz önünde bulundurursak, bu kalitesiz ve sıkıcı futbolu tolare etme şansımız olabilirdi tabi ki. Fakat özellikle grup maçlarından sonra, turnuva, tam bir futbol şölenine dönüştü. Belki 94'deki Baggio , 98'deki Zidane , 2002'deki Ronaldo gibi, büyük yıldızların görkemli performanslarını seyretmedik, ancak takım olan ulusal ekiplerin nasıl başarılı olduğuna canlı şahit olmak gerçekten keyifliydi. Grup maçlarından sonra yazdığım 'Viva Güney Amerika' yazımda, Güney Amerika ülkelerinin turnuvanın o anına kadarki başarılı performansından bahsetmiştim. Sanırım bu kıtaya bir özür borçluyum. Çünkü yazıyı yazdıktan sonraki 4 gün içerisinde - biri hariç- tüm Güney Amerika takımları, kaotik Avrupalı ülkeler tarafından kupa dışına itildi. Türk kültüründeki 'Nazar' kavramını, yaşayarak öğrendi Güney Amerikalılar böylece.
Her büyük turnuva, futbol adamlarını için birer ilham kaynağı olmuştur. Total futbol, catenacio gibi futbol düzenleri, hep büyük turnuvalarda ortaya çıkmıştır. 2010 Güney Afrika'nın bize ilham verdiği nokta, Almanlar'ın yaptığı büyük jenerasyon devrimidir. Löw'ün henüz 2 yıl önce amatör ligde oynayan Müller'i yıldızlaştırması, Podolski, Klose gibi uluslararası arenada asla 'süper yıldız' muamelesi görmeyen oyuncuları yüceltmesi, Khedira, Özil gibi genç yeteneklere şans vermesi ve en önemlisi, takım ruhunu 90 dakikanın ötesinde yaşayan bir ekip yaratması, Almanya'nın kupaya damga vurmasını sağladı.
Turnuvada yaşanan hakem hataları da, futbolun reytinginin sadece buradan beslenmediğini yetkilere göstermiştir diye ummaktayız. Sadece izlenirliği arttırması için yaratılan Jabulani bile, turnuva boyunca birçok takımın kaderiyle oynadı ne yazık ki. İngiltere-Almanya maçında, İngilizlerin 20 cm. içeride olan topunu görmek için halen bir cihazdan yardım alınmaması, tartışmalara neden oldu tabi ki. Kişisel görüşüm, FIFA'nın bu tarz reyting arttırıcı, ancak kitlelerin psikolojisi için zararlı uygulamalardan vazgeçip, güzel futbolu destekleyen, üzerinde ırkçılık karşıtı tshirt'ü olan Jimmy Jump gibi bir karakterin yaka paça indirilmediği, Iker-Sara çiftinin kutladığı gibi şampiyonluğun kutlandığı bir futbol dünyasını yaratması için çalışması gerektiğidir. Dünyaca ünlü Türk pop sanatçısı Erol Büyükburç'un da söylediği gibi; 'Alın , bakın bunlar da reyting ! '
Final maçı ise total futbolun resmi olarak anavatanını değiştirdiğini herkese gösterdi. Hollanda'da Rinus Michels tarafından keşfedilen ve Cruyff, Rijkaard gibi büyük oyuncularla vücut bulan Total futbol, artık resmi olarak İspanyol vatandaşı. Bol pasa dayanan ve herkesin hareketli olmasını gerektiren Total Futbol kavramını durdurmak isteyen Hollandalılar, final maçının özellikle ilk yarısında çok sert müdahalelerle İspanyolları durdurmayı denediler. Ancak futbol ilahları, uzatma dakikalarında da olsa futbol oynamak isteyenlerin yanında oldu ve Iniesta'ın golüyle dünyanın en büyüğünün İspanya olduğunu ilan etti.
94'den beri dünya kupalarını takip eden bir futbolsever olarak, bu dünya kupasından büyük zevk aldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. En yakın zamandaki büyük bir turnuvada, aynı heyecanın içinde , kendi ekibimizi de görmemiz dileğiyle...
Turnuvanın takımı: Almanya
- Kendi dillerindeki 'Mannchaft' (Takım) mantığını tam anlamıyla sahaya yansıttıkları için.
Turnuvanın oyuncusu: Diego Forlan
- Adidas'ın 'Geleceği Yaz' reklamında olan tüm 10 numaralara, o pozisyonda nasıl oynanacağını öğrettiği için.
Turnuvanın teknik direktörü: Joachim Löw, Oscar Tabarez
-Löw, jenerasyon değişimini mükemmel bir şekilde gerçekleştirdiği için.
-Tabarez ise, Forlan'ı 30'undan sonra en etkin kullanacağı yeri keşfettiği için.
Altın 11:Casillas - S. Ramos, Puyol, Friedrich, Morel - Schweinsteiger, İniesta, Sneijder -Müller, Villa, Forlan
Gümüş 11:Neuer - Maicon, Pique, Lahm, Coentrao - Annan, Khedira, Xavi - Honda, Robben, L. Suarez
Turnuvanın hayal kırıklıkları: Messi-Maradona'nın Batman-Robin olamaması, Fransa Milli Takımı komedyası, C.Ronaldo, İngiltere, Afrika Takımlarının kendi kıtalarındaki erken vedası.
Turnuvaya damga vuranlar:Vuvuzela, Jabulani, Ahtapot Paul, Casillas çiftinin romantik anları.
Turnuvanın sürprizi:Uruguay ve nağmalup elenen Yeni Zelanda
Turnuvanın maçı:Uruguay - Gana
Turnuvanın olayı:Tanrı'nın Eli Version 2. (L.Suarez'in ölümcül el hamlesi)
Turnuvanın hakemi:Ravshan Irmatov
Turnuvanın golü:Honda (Japonya-Danimarka maçındaki golü)
Turnuvanın en büyük tartışması:Hakem hatalarının artması üzerine geliştirilmesi düşünülen stratejiler. (Gol çizgisi teknolojisi, daha fazla hakem vs.)
Turnuvanın en güzel anı: İspanya-İsviçre maçından sonra ağır eleştirilere uğrayan Iker-Sara çiftinin, şampiyonluğu romantik bir öpücükle kutlamaları.
Turnuvanın ayıbı:Kader Keita'nın Kaka'yı haksız yere attırması, Jimmy Jump'ın üzerinde JIMMY JUMP IS AGAINST RACISM tshirt'ü varken saha içerisine girdiğinde fena bir şekilde al aşağı edilmesi.
Turnuvanın en komik pankartı: 'URUGUAY USÜLÜ KIZARMIŞ AHTAPOT' (Almanya- Uruguay maçından)
ALİ ÇAKMAK
Ömer Üründül, vuvuzela, "çok sıkıcı kupa abi yaa" geyikleri altında bir dünya kupasını daha geride bıraktık. Kendi adıma konuşmak gerekirse,
Benim için gayet tatmin edici bir turnuva izledim. Özellikle grup maçlarından sonraki turlarda, futbol adına üst düzeyde bir çok maç ortaya kondu.
2. turdaki Paraguay-Japonya maçı hariç neredeyse her maçta savunmadan çok hücumu düşünen teknik direktörlein takımlarını ve buna uygun oynanan futbolu izledik. Ayrıca 2006'nın sıkıcı finalistleri İtalya ve Fransa'nın ardından finalde İspanya ve Hollanda'yı görmemiz, turnuvanın İspanya'yla birlikte en iyi topunu oynayan Almanya'nın yarı finalde şampiyona elenmesi amacı top oynamak olan takımların kazandığı bir turnuva oynandığını gözler önüne serdi.
Turnuvanın ilk maçını kaybedip şampiyon olan ilk takım olmanın yanında, 8 golle en az gol atan şampiyon olarak adını tarihe yazdırdı İspanya. Tabii ki tüm bun lar İspanya'nın makine düzeninde işleyen sistemiyle, sonuna kadar hak ederek kazandığı kupayı gölgelemiyor. Yarı final ve final maçlarına ilk 11'inde tam 7 Barcelona oyuncusuyla çıkan ispanya bize birazcık 2002'deki Galatasaray merkezli Türk Milli Takımını hatırlattı. ispanya'nın yanında attığı 16 gole rağmen 3.lükle yetinen Almanya da turnuvanın bir diğer kazananı sayılabilir. 32 takım içinde en genç 3. takım olan Almanya, yıllardır süregelen, aynı isimlerle sıkıcı futbol oynama geleneğini bu kez Löw önderliğinde genç oyuncularla, hızlı, hücum futbolu oynayan bir takıma dönüştürdü. Uruguay'a ise sanıyorum ayrı bir parantez açmak gerekecek. Biraz da bizim 2002'de yaşadığımız kura avantajının etkisiyle yarı finale çıksalar da, Forlan önderliğinde Uruguay 2010'a büyük bir iz bırakarak gitti. Yarı finalde Hollanda'ya karşı defansın iki adamı Lugano ve Godin ile yine turnuvanın yükselenlerinden Suarez oynasaydı, belki de şu anda çok farklı şeyleri konuşuyor olacaktık.
Tabii bu kadar kazanlarının yanında bu turnuvanın kaybedenlerinden de bahsetmek gerek. Takım içinde ortaya çıkan inanılmaz entrikalarıyla Fransa bu turnuvanın en büyük hayal kırıklığıydı. Bunun yanında, Almanya'nın biraz önce bahsettiğim tarzda değişimine ayak uyduramayan son şampiyon italya ve yine bir turnuvaya daha favorilerden biri olarak gelip çeyrek final dahi göremeden evine dönen İngiltere bu turnuvanın hayal kırıklığı yaratan takımlarıydı.
Altın 11: Casillas - Maicon, Puyol, Pique, Van Bronckhorst- Xavi, Iniesta, Sneijder- Müller, Forlan, Villa
Turnuvanın sürprizi : Hollanda, Uruguay
Turnuvanın hayalkırıklığı: Fransa, İngiltere, İtalya, hakemler
Turnuvanın en itici oyuncusu : Cristiano Ronaldo
Turnuvanın en komik anı: Kafasına kamera çarpan Heinze'nin sinirlenmesi
Turnuvaya damga vuran an: Lampard'ın verilmeyen golü, Suarez'in çizgiden eliyle çıkardığı top
Turnuvanın çıkış yapan oyuncuları: Gyan, Suarez, Honda
Turnuvanın en görünmeyeni: Sergio busquets
SABRİ PAMUKOĞLU
Yaşım itibariyle, pek çok Dünya Kupası'na canlı olarak tanıklık edemesem de hepsini ayrı ayrı yaşadım diyebilirim sanırım anlatılan hikayelerle, izlediğim filmlerle. Hepsi başka başka hikayelerle, başka başka entrikalarla, çıkardığı yeni yıldızlarla kazındı akıllara. Bu kupadaysa durum biraz farklıydı, bütün o kupalarda anlatılan, yaşanan hikayeler 2010'da aynı turnuvada, Afrika'da vücut buldu ve bütün o efsanelerden bir kolaj sundu bize. Her turnuvada olduğu gibi bu turnuvanın içinden çıkardığı yıldız da Müller oldu, bu kez iyi futbolunun karşılığını alamayan takım Almanya oldu, Luis Suarez yeni bir Tanrı'nın Eli vakası yaşattı, Almanya 66'nın intikamını aldı, hakemler yine turnuvaya damgalarını vurdular, İngiltere'nin akıllı köpeği dahi yerini Almanların ahtapotuna bıraktı.
Turnuva başında zaten azalmakta olan yıldızlar bir de onların üzerine eklenen sakatlık sıkıntıları olunca biraz umutlarımız kırılmıştı turnuvadan, grupların özellikle ilk maçları bizi haklı çıkarıyordu fakat eleme turlarından itibaren gidişat tamamen değişti ve en azından benim canlı izlediğim açık ara en iyi kupa oldu.
Yıldız faktörü bu turnuvada çok arka plana geçti ve takım olan, orta sahası kuvvetli ve yetenekli olan takımlar kendilerini tepeye attılar. Turnuvanın kulüp takımı hüviyetindeki tek takımı İspanya muhteşem orta sahasıyla şampiyonluğa da ulaştı zaten. Hollanda şansının da yardımıyla geldiği finalde kupaya 4 dakika kala veda ettiler hayallerine. 3.lük maçındaysa turnuvanın benim için en dikkat çeken iki takımı Uruguay ve Almanya'nın adı vardı. Turnuvanın tek yıldızı Forlan'ın önderliğinde Uruguay bize müthiş heyecanlı anlar yaşattı. Almanlarsa genç kadrolarıyla kendi kimliğinden çok uzak, eskilerin Hollanda'sını anımsatan bir futbolla belki hak ettiğinden daha azını aldı ve 3.lükte kaldı ama gelecek için büyük ümitler bıraktı arkasında. Gana, Amerika yine akıllarda kalan diğer takımlardı, turnuva öncesi en zayıf takım olarak gösterilen Yeni Zelanda turnuvanın tek namağlup takımı oldu ve alkışı hak eden bir diğer ekip oldu.
Turnuvanın takımı: Uruguay
Turnuvanın oyuncusu: Diego Forlan
Turnuvanın teknik direktörü: Oscar Tabarez
Altın 11: Casillas - S. Ramos, Puyol, Friedrich, Lahm - Schweinsteiger, İniesta, Sneijder -Müller, Villa, Forlan
Gümüş 11:Neuer - Maicon, Pique, Victorino, Fucile - Xabi Alonso, Khedira, Xavi - Messi, Robben, L. Suarez
Turnuvanın hayal kırıklıkları:Rooney, F. Torres, C.Ronaldo, İngiltere, Kamerun
Turnuvaya damga vuranlar:Vuvuzela, Jabulani, Ahtapot Paul, Hakem hataları
Turnıvanın sürprizi:Hollanda
Turnuvanın Maçı:Uruguay - Gana, Uruguay - Meksika(etik anlamda tabi)
Turnuvanın olayları:Gana'nın elenmesi diyelim, genelleyelim, Lampard 66'nın intikamı, Uruguay Meksika satış olmaması
Turnuvanın hakemi:Ravshan Irmatov
Turnuvanın golü:Giovani Van Bronckhorst (vs. Uruguay)
Turnuvanın en büyük tartışması:Futbol ve teknoloji
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder