23 Ağustos 2010 Pazartesi
Sonun Başlangıcı
Geçen sezonun sonunda neredeyse tarihinde bir ilke imza atmak üzereydi Galatasaray. Eğer ki, ligi 4. sırada bitrmeyi başarabilseydi(!) 51 yıllık lig tarihinde ilk defa üst üste 2 sezonu ilk 3'e giremeden tamamlayacaktı. Takımın kanayan yaraları ta geçen sezonun ortalarında çok açık bir şekilde belliydi. Güven vermeyen bir kaleci, defansta saatli bir bomba, alternatifi olmadığı için kendisini asla geliştirmeyi düşünmeyen bir sol bek ve evlere şenlik bir orta saha.
5. resmi maçına çıktı Galatasaray dün, hem de son şampiyona karşı ve sahaya çıkan 11'le oynayabileceği en iyi topu oynadı ilk yarı.. Bundan bir gram fazlası olamaz çünkü, Galtasaray'ın dünkü kadro kalitesi dün oynadığı futbolun bir adım daha fazlasını oy-na-ya-maz. Mustafa Sarp, Barış ve Ayhan. geçen sezonun sonunda bu 3 oyuncunun da Galatasaray futbol takımının orta sahasında oynayacak kaliteden çok çok uzakta oldukları herkes tarafından biliniyordu.. Mustafa Sarp sorumluluk almaktan uzak, sürekli kaçak güreşen futboluyla ve yıllardır Anadolu takımlarında oynamaktan kaynaklanan yaptığı acemiliklerle, Barış 2 metre önündeki adama pas veremeyen futbol tekniği ve zekasıyla asla bu takımın değişmez adamları olamazdı. Ayhan'ın durumu ise biraz daha farklı. Yıllardır Galatasaray orta sahasını toparlayan isimdi Ayhan, çok büyük katkıları da oldu. Ama özellikle geçen sene de görüldü ki, ilerlemiş yaşı yüzünden artık o da eskisi gibi hücuma destek veremiyor ve risk almaktan uzak, aldığı topları en yakındakine veren bir anlayış içinde mücadele ediyordu. Hal böyleyken, Galatasaray ligin 2. haftasında son şampiyona karşı oynadığı maça, bu orta saha üçlüsü ile çıkıyorsa bunun içinde çok farklı hesaplar döndüğünü düşünmek gerekir.
Adnan Polat maç sonrası locadaki masaları tekmelemiş. Daha çok tekmeler bu kafayla giderse. Şimdi çıkıp büyük ihtimalle yine, Aslantepe'den, Riva Projesi'nden, 2012 kriterlerinden falan bahsedecektir. Bunların hepsi güzel, ama unutmamalıdr ki bunları yaparken Galatasaray futbol takımını geri plana atma gibi bir lüksü asla yok. 1 senedir her şey ortadayken, hala bu takıma adam gibi bir orta saha alınmamışsa bunda kendisinden başka hiç kimse suçlu değildir. Tribünler hala Adnan Sezgin'e küfür ediyor, en kolay yol ona sövmek çünkü. Ama unuttukları bir şey var ki, Adnan Sezgin bu kulübün maaşlı bir çalışanı. Kendisine verilen direktifler ve bütçe doğrultusunda işini yapmaya çalışan bir adam, madem ki onda bir sorun var bu işte asıl sorumlu olan ona o işi veren ve hala o görevde tutan başkandır. Bunun yanında, trübünlerin herkese sırayla saydırıp, Adnan Polat'ın ismini asla ağzına almaması da çok manidar.
Galatasaray yavaş yavaş eriyor, uzun zamandır bu takım bu kadar aciz, bu kadar çaresiz bir konuma düşmemişti, futbolcular yeteneksiz, kaptan dediğin Arda sanki hiç bir şey umrunda değilmiş gibi top oynuyor, üzerindeki isteksizlik o kadar belli ki, sahada bir şeyler yapmaya çalışan adamlar Neill, Baros ve neredeyse gönderilmek üzere olan Kewell yani 3 yabancı, diğerleri de futbola yabancı zaten ve en kötüsü artık taraftarda bir alışmışlık, bir kabullenme var, yenilgiye alışmışlık, yenilgiyi kabullenme. Eskiden bir mağlubiyette karalar bağlayan, bir kaç gün etkisinden kurtulamayan taraftar artık maç bitiminde kısa bir sürede normal haline dönebiliyor. Galatasaray taraftarı uzun yıllardır böyle bir psikoloji içinde olmamıştı. Hal böyleyken bu durumun en büyük sorumlularından 2. başkan hala çıkıp herkesi aptal yerine koyarak "henüz 2. hafta, daha çok erken" diyebiliyor. Evet doğru henüz 2. hafta, ama anlayamadığı şey bütün bu anlatılanların sadece kaybedilen 2 maçtan ibaret olmadığı. Keşke yalnızca 2 maç kaybedildiği için yapsaydık bu eleştirileri, her şey o kadar basit olsaydı. Sanki bazı güçler Galatasaray'ı çökertmek için planlı bir faaliyete başlamışlar da, elleri yönetime, takımın içine bile uzanıyor gibi, yoksa şu andaki duruma mantıklı bir açıklama getirmek çok zor. Yaklaşık 1 ay önce, İstanbul'da oynanan OFK Belgrad maçından sonra da yazmıştım, Galatasaray'ın kötü yolda olduğunu, aradan 1 ay geçti, bırakın ilerlemeyi, şu anda bulunduğu durum çok daha içler acısı.
Gelelim bu işlerde en az suçu olan adama, Frank Rijkaard'a. Geçen sene sonunda kadro kalitesizliğinden bahsetmişti Hollandalı teknik adam, aradan geçen bunca aya rağmen bırakın isteklerini yerine getirip kadroyu kaliteleştirmeyi, o kısır kaliteyi yaratan en önemli adamlardan Keita da satıldı( hatalı demiyorum, bu satışı anlayabilirim ancak yerine en az onun kadar iyi biri gelene kadar, sakat Pino değil). Şu anda, geçen sene açık bir dille eleştirdiği Servet Çetin'e, kendi isteği dahilinde yapılmayan 2. sınıf Türk oyuncu transferlerine, tecrübesiz bir kaleciye ve toplasanız bir adam etmeyecek bir orta sahaya mahkum bırakılmış bir şekilde takımı yönetmeye çalışıyor. Şu anda ne düşündüğünü bilemeyiz, "paramı alır, yatarım" havasında mı, yoksa her türlü olumsuzluğa rağmen bir şeyler yapmaya çalışıyor mu bilmiyoruz ama hangisi olursa olsun şu anda en eleştirilmeyecek pozisyonda olan o.
Takımın şu an içinde bulunduğu durumu en iyi bilenler o atmosferi önceden yaşamış eski oyunculardır. Onların en önemlilerinden biri Hasan Şaş dün çok önemli bir söz söyledi. Frank Rijkaard'ın, oyuncular ve bazı medya mensupları tarafından, Fatih Terim'i başa getirmek için kuyusunun kazıldığını söyledi. Bunu söyleyenin yıllarca Galatasaray'da oynamış ve futbolcudan da öte kulübün en kötü anında cebinden oyunculara destek sağlamış birisi olduğunu düşünürsek, söyledikleri "hadi be sende" denecek cinsten basit bir olay değil. Sırf bu sözlerin üstüne bile, yönetimin acil olarak bu duruma el atması ve gerçekten böyle bir "ihanet" varsa, sorumluları kimse hesabı derhal kesmesi gerekir. Tabi bunları yönetimin işin içinde olmadığını hesaba katarak söylüyorum..
Florya'nın 5 kapısı var demişti Polat zamanında. Şu anda bu kapıların hepsi de dikenli yollarla örtülü. Transfer döneminin bitmesine 1 hafta varken, bundan sonra yaşanacak olaylar, sırasıyla önce yönetim tarafından sorumluluğun üzerlerinden atılması için 1-2 transfer olacaktır.. Ondan sonra, taraftara umut tacirliği yapan açıklamalarla devam edecektir.. Ama asıl önemlisi, her şeyden önce Galatasaray'ın başındaki bu zihniyetin bir an önce toparlanıp kendine gelmesi. Bunun için de Polat'ın bu dikenli yollardan en doğrusunu bulup, kapının ucundaki ışığa ulaşması gerekli. Yoksa taraftarın gözünde yarattığı efsane başkan modeli yavaş yavaş yok olmaya başlıyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder