24 Ekim 2012 Çarşamba

Karanlıkların İçinden Doğan Gün


 Gece bilet kuyruğunda beklemeler, deplasman otobüsleri, zar zor aldığımız formaların arkasına annelerimizin elleriyle diktikleri numaralar, sopalı bayraklar vs..

 Dün gece Galatasaray-Cluj maçının 25. dakikası civarlarında Hamit'in yaptığı orta yerini bulmadı ve hemen arkamdaki taraftar (!) Hamit'e okkalı bir küfür salladı. Tribünün genel reaksyonu da bu şekildeydi. O an dayanamadım ve kendisine söylenmeye başladım. Kendisini savunmaya çalışan bu büyük taraftar, sonunda olayı müthiş bir yere bağladı:

- Kardeşim, ben para verip maça geliyorum, istediğimi yapar, istediğimi söylerim !

 O an aklıma ilk gelenler, yazının girişinde yazdıklarım oldu aslında. 'Endüstriyel futbol' bize rahat koltuklar, konforlu statlar (zemini hiç karıştırmayın ama) görkemli açılışlar hatta kaliteli futbol vaadediyordu. Ancak aynı düzen 'müşteri seyirci'sini yarattığı için, arkamdaki 'müşteri' parası karşılığında aldığı hizmetten memnun değildi. Ikea'dan aldığı sehpanın istediği gibi çıkmamasına da sövebilirdi, Hamit'in yerini bulmayan ortasına da. Müşteri memnuniyeti, konfeksyoncuda da, restoranda da stadyumda da esastı.

 Benzer tepkiler oldu tüm maç, ne Terim'in hocalığı kaldı, ne Dany'nin beyinsizliği ne de Sabri'nin aptallığı (bu Sabri mevzusu zaten başka bir yazıda ele alınmalı). Enseyi iyice karartmıştım, gelen gol bile keyfimi yerine getiremedi. Ta ki maç bittikten sonra metroya binene kadar.


 
 
 Ortaokuldan arkadaşım, yeşil sahada rakibim, bu blogdaki kalem arkadaşım ve çiçeği burnunda ev arkadaşım Kamil'în tüm (haklı) sızlanmalarına rağmen maça ilk girip son çıkan tayfadandık. Metrodaki kalabalık sebebiyle yeni gelen metroya binmeye karar verdik. Ortalık iyice sakinlemişken, yanımıza 60'larında bir bey geldi. Sohbete başladık kendisiyle. Kadıköy'deki evinden, komşusu Cemil Turan'dan, şike operasyonundan, Galatasaray'ın durumundan bahsediyorduk ve sohbetin tadına doyum olmuyordu. Metro geldi, beyefendi arkasına döndü ve yine 60'larında bir hanıma seslendi. Hep beraber metroya bindik, sohbete beyefendinin eşi de katıldı. Hanımefendinin yorumları, futbol bilgisi (Ümit Özat'a selam olsun!) hepimizi çok etkilemişti. Her maça geldiklerini ve yıllardır sadık taraftar olduklarını belirttiler.  Beyefendi eşine ' Mecidiyeköy'den  metrobüsle mi geçelim yoksa Taksim'den taksiyle mi?' dedi. Her maça ta Kadıköy'den gelen 60'larında bir çift düşünün..

 Bizi en çok etkileyen durum ise, hanımefendinin Emre Belözoğlu ile ilgili yaptığı bir yorumda saklıydı:

 ' Bize böyle ihanet eden bir oyuncunun 2000 UEFA Kupası'nı kazanan takımın posterinde ne işi var ? Geçen Perşembe Rumen takımıyla oynadığımız hazırlık maçında Florya'da gördüm posteri, adam hala orda ! Olacak iş değil ! '

 60'larında bir hanımefendi, öyle sağlam bir taraftar ki, Kadıköy'deki evinden çıkıp, Florya'daki sıkıcı geçmesi muhtemel bir hazırlık maçına gidiyor, statta hemen arkamda Hamit'e söven adam da muhtemelen Dünya'nın en sağlam taraftarı olduğunu iddia ediyor..

 Allah hepimize böyle bir eş nasip etsin..