22 Aralık 2012 Cumartesi

Sözde Soru Cümleleri


Tarih, 22 Aralık 2012, günlerden Cumartesi. Kış aylarında Cumartesileri çalışmam ama haftaiçi izin kullandığım için bugün ofise gelmek durumundayım. Sabah kahvemi yapıp gazeteyi elime aldığımda gözüme takılan ilk başlık şu oldu :

 'SEN UGANDA DA MI OYNUYORSUN?'

 ' Milliyet'in haberine göre Cristiano Ronaldo, yaptığı hareketten dolayı 12 maç ceza alan Raul Meireles'i arıyor ve telefonda “Arkadaş sen Uganda da mı oynuyorsun? Orası 3. dünya ülkesi mi? Hakeme tükürmediğin görüntülerle sabitken nasıl 12 maç ceza alırsın?” diyor. '

 Milliyet, ülkenin saygın gazetelerinden. Yalan haber yapacak hali yok yani (!) Ronaldo kesinlikle Meireles'i aramış ve bu sözleri sarfetmiştir yani.. Ama eğer bu bir yalan haberse, bunu yazan arkadaşın alnından öpmek istiyorum. Ronaldo cümleye 'arkadaş' diyerek başlıyor. Tam bir Türkçe jargonu değil mi? Yazarın Portekizce'ye hakimiyeti master seviyesinde !

 Haber şöyle devam ediyor;

'...Görüntüleri uzmanlara izletecek olan Meireles haksızlığa uğradığını ispat etmeye çalışacak. Ancak bu durum Türkiye’nin ve ülke futbolununu imajını zedeleme tehlikesini de beraberinde getirecek...'

 Buyrun size medya baskısı. Ülke futbolunun imajı zedelenmesin diye o ceza kalkmalı ! Yoksa 'muhteşem' olan imajımız Allah muhafaza yerle yeksan olabilir.





 Gelin bir de şu açıdan bakalım..

 Ronaldo 'orası 3. Dünya ülkesi mi ?' diye sorarken aslında haklı. Cristiano kardeşim, bu ülkede şike yaptığı tescillenen bir başkana sahip olan futbol kulübü ceza almaz, sahaya yansımamıştır denir, o adam kulüpteki görevine 1 yıllık gözaltından sonra aynen devam eder. O kulüp de hiçbir şey olmamış gibi liglerde top koşturmaya devam eder. Yani bu olayla bizim futbol imajımıza hiçbir şey olmamıştır mesela, ama senin arkadaşın, hakeme herkesin gözü önünde hakaret etti diye ceza alınca bizim ülke imajı yerle bir olur. İnsan içine çıkacak halimiz kalmaz Avrupalarda..

***

 Ünlü bir fıkra vardır hani. Adamın evine hırsız girer, komşuları da adama yüklenir neden önlem almadı diye. Adam da 'arkadaş, -fıkradaki adam C.Ronaldo olmasın?- hırsızın hiç mi suçu yoktu !' der. Bu da aynı hesap. Ortada abartılı bir ceza olsa bile, neden kimse Meireles'i eleştirmez ? Neden Fenerbahçe Kulübü'nden 'Meireles'in yaptıklarından dolayı hakemden özür diliyoruz' açıklaması gelmez ? Şeref tribünlerinde kendilerine edilen ilk hakarette küplere binen yöneticiler, ailesi, çoluğu çocuğu olan hakeme milyonların önünde edilen hakareti neden ciddiye almaz ?

 Hepsi aslında cevabını bildiğimiz 'sözde soru cümleleri' ...

13 Aralık 2012 Perşembe

Liseli


 Son zamanların yeni moda aşağılamasıdır; 'liseli' tabiri. Birinin 'ergen' hareketleri sonucunda 'liseli bu yahu' deniyor bir çok platformda. Bir kimsenin olgun olmayan hareketleri-açıklamaları-konuşmaları üzerine söylenen bir hakaret şekli.

 Halit Kıvanç ustanın İletişim Yayınları'ndan çıkmış 'Futbol ! Bir Aşk...' kitabını okurken bir bölümde aklıma bu 'liseli' tabiri geldi. Bu bölümü sizinle de paylaşmak isterim:



***

... 'Şut' dergisinde 'Olayların Alayı' başlığıyla yazdığım sayfada, her hafta bir de karikatür yer alırdı. Galatasaray Lisesi'ndn bir genç çiziyormuş. Benim yazdığım, onun çizdiği, yazı-karikatür komşuluğu, birbirimizi tanımadan birkaç ay devam etti. Sonra bir gün karşılaştık. Derginin sahibi Hüsnü Yılmaz, 'Halit Bey, bakın çok merak ediyordunuz. Karikatürlerini çok beğendiğinizi söylüyordunuz. İşte sizin sayfa komşunuz.. Yazınızın yanındaki karikatürleri yapan liseli genç' diyerek tanıştırmıştı bizi.. Abdi İpekçi ile.. Büyük Abdi İpekçi ile.. Sevgili arkadaşımla..

***

Siz siz olun, liseli de olsa kimseyi fazla hafife almayın. Onların geleceğin efsanesi olmayacakları ne malum ki..

Not: Yerinde onlarca olimpiyat izlemiş, dünya kupaları görmüş, Pele, Yaşim gibi efsanelerle ahbap, Türk Spor Gazeteciliği ve Televizyonculuğu'nun yaşayan efsanesi Halit Kıvanç'a sonsuz saygılarımla..

12 Aralık 2012 Çarşamba

'Tam 3 Gündür Size Seslenmiyorum, Nedir Bu Haliniz ?'


 Hatırlayanlar başıkta ne anlattığımı iyi bilirler. 99-2000 sezonu, Galatasaray ligde şampiyonluğu ilan etmiş, UEFA Kupası'nda olaylı Leeds maçlarından sonra finale çıkmaya hak kazanmış, arada da Diyarbakır'da oynanacak Antalyaspor kupa finali var. Şaşalı bir şekilde şehre gelen takımı binlerce Diyarbakırlı vatandaş karşılıyor, her futbolcu halk kahramanı muamelesi görüyor. Takım da bu havaya ortak olup ciddiyetsizlikler göstermeye başlıyor. Maç konuşmasının konusu da bu tabi ki. Fatih Terim, takımını fena halde kalaylıyor;

 'Tamam mısın Ciga? Şimdi beni iyi dinleyin, sen de iyi çevir. Maça çıkıyoruz, kupa finaline, nedir bu haliniz ? Tam 3 gündür size seslenmiyorum, bizim işimiz top oynamak ! O bakan, öbürü milletvekili; onların işi şov, bizim işimiz top oynamak ! Büyük takımlara, büyük ünvan sahiplerine yakışan, her takımı ciddiye almaktır ! En az Leeds maçı kadar, Arsenal maçı kadar koşmaktır ! Göreyim benim takımımı, Allah yardımcınız olsun ! '



 Dün devre arasında olası benzer bir konuşmanın etkilerini bekledim 2. yarının başında. Ancak Galatasaray 2. golü yiyene kadar maçı ciddiye almadı, resmen 'elenelim de kurtulalım gruplardan' der gibi bir top oynadı. Maç sonunda 'futbolcularım maç seçiyor' dememesi iyi oldu Terim'in, çünkü konsantrasyon açısından kendisi de 1461 Trabzon'u maçtan saymamıştı belli ki.

 Dünkü kadroda orjinal sadece 2 forvet vardı, Umut ile Burak kadroda değillerdi. Sercan Yıldırım sakatlandığında kenardan gelecek orjinal bir forvetin olmaması enteresan bir durumdu. Terim belli ki maçı erken koparıp skora gideceklerinden çok emindi.

 Bir diğer handikap ise, 1461 Trabzon'un hiç izlenmediğinin çok açık olduğuydu. Biz bile sadece futbolla haşır neşir olan insanlar olarak Trabzon'un hızlı adamları ile sonuca gittiğini biliyoruz. Bu sebepten bu maç için Gökhan Zan'ın yanına Dany yada Semih tercihi kesinlikle doğru tercih olurdu. İlla ki rotasyon yapacaksa Terim, Zan'ın yanına, Denizlispor'da stoper oynamış olan ve şu aralar Galatasaray'da son günlerini geçiren Çağlar Birinci'yi koyarak oyuncu için de yeni bir başlangıç yapabilirdi.

 Kısacası, hem teknik ekip hem de futbolcuların içinde olmak istemediği aşikar olan bir organizasyondan elendi Galatasaray. Terim'in maç sonrası söylediği gibi, bu maçın etkileyeceği devre arası transfer sezonunu da merakla bekliyoruz.

 Bitirmeden önce özel bir parantezi, 1461 Trabzonspor forması giyen, 91 doğumlu Yusuf için açmak isterim. Süper Lig'de hatta orjinal Trabzonspor'da rahatlıkla oynayabilecek çok yetenekli genç bir kardeşimiz kendisi. Galatasaray'ın sağ tarafını birçok kez rahatlıkla geçerken, aynı zamanda o bölgeden oyunu da kurdu. Doğru ellerde yetişmesi (ki geç bile kalınmış) durumunda Türk Futbolu çok sağlam bir sol açık kazanabilir..

6 Aralık 2012 Perşembe

Terim'in Devre Arası Çıkan Kravatı


 Maçta dakika 56'yı gösterdiğinde manzara fena halde karanlıktı. Cluj, Old Trafford'da 1-0 öne geçmiş, Portekiz'de Galatasaray 1-0 mağlup durumdaydı. Galatasaray'ın o dakikaya kadar hiçbir şey üretememesi de cabasıydı. Enseyi karartan bu tabloyu yerle bir eden faktör, 2011-2012 sezonunun başında Fatih Terim'in taraftarlara söz verdiği takım şablonunda gizliydi: ' Savaşan, coşkulu bir takım !'

 Maçı hemen hemen herkes izlemiştir, en azından bu satırları okuyanlarınız. Maçı tekrar tekrar anlatmanın manası yok bu yüzden, ancak kıyıda köşede kalan ve benim dikkatimi çeken birkaç ayrıntıyı sizle de paylaşmak isterim.

 Eboue'yi 'Maç seçiyor ağbi, adam Şampiyonlar Ligi'nde ve derbilerde bir başka' diye eleştiren ben, benzer bir eleştiriyi Fatih Terim'e de getirebilirim sanırım. Hocanın 6 Şampiyonlar Ligi maçındaki şıklığı adeta göz kamaştırıyor ! Ancak ilk devre boynunda olan şık İtalyan kravatının yerinde ikinci devrede yeller esiyordu. Artık devre arasında soyunma odasında neler yaşandıysa, o kravat çıkmış, ilk düğmeler açılmış durumdaydı.

 Burak Yılmaz'ın 1-1'i getiren golünden sonra hocasına koşup sarılması ve bunu yaparken 'Aslan hocam benim !' demesi, zaten bu takımın o kötü futbola rağmen Portekiz'den nasıl galibiyet çıkarttığını gözler önüne seriyor. Terim takımlarının genlerinde olan şeydir bu, birbiri için savaşa gidecek bir arkadaş grubu yaratmak !




 Bu sabah metroda seyahat ederken ortaokul-lise yıllarım aklıma geldi. Avrupa zaferlerinden sonra okula tüm Galatasaraylılar olarak sarı kırmızı atkılarla giderdik, rakiplerimizi hasetinden çatlatmak için. Bugün metrodaki yolcuların yarısında sarı kırmızı atkılar vardı. Bugünlerin moda deyişinde de geçtiği gibi; '.. ve sonra dedim ki, iyi ki Galatasaraylıyım...'

 Mutsuz bir sonla bitirmek istemezdim ama, şeytanın avukatlığını yapmak, kötü polisi oynamak da lazım bence. Çuvaldızı en başta kendimize batırarak. Şimdi şu senaryoyu bir düşünün, Portekiz yerine Türk Telekom Arena'dayız, ilk yarı golü yedik ve dakika 56'da Cluj 1-0 öne geçti. O noktada, o taraftarın tepkisi nasıl olurdu ? O tepkilerden sonra biz o maçı 2-1'e getirebilir miydik ?

 Sanırım, ne yazık ki bu sorunu cevabını hepimiz biliyoruz...

 Neyse, yıllar sonra yeniden Top 16'dayız, yürüyedur Galatasaray !

3 Aralık 2012 Pazartesi

Şezlong Taraftarına Saygı Duruşu


 Hıncal Uluç'un başını çektiği, stadyuma gitmeden maçı yorumlayan kişilere verilen payedir 'Şezlong Taraftarı' olgusu. Kendileri, aksiyonun ortasında olmadan yorum yaptıklarından çokça eleştirilirler, hatta hakarete uğrarlar. Ancak, şezlong taraftarının stadyumu terketme sebeplerini kimse sorgulamaz, o artık tribüne gidecek kadar yürekli değildir yada tribüne gidenleri cahil sayalar. Ancak asıl sebeplerini ben bu sezon Türk Telekon Arena'da gözlemlediklerimle anlamaya başladım.

 Sezon başından beri inanılmaz bir erozyon var TT Arena tribünlerinde. Hiçbir şeyden memnun olmayan, beklentileri inanılmaz yüksek olan, tahammül sınırları çok düşük olan, kendi futbolcusuna çok rahat hakaret edebilen bir taraftar topluluğundan bahsediyorum.

 Son maçta, kötü bir performans göstermemesine rağmen (ki kötü olsa dahi hiçbir futbolcu ıslıklanmayı haketmez) ıslıklanan Hamit Altıntop'un o anki ruh halini cidden merak ediyorum. Büyük beklentilerle Galatasaray'a gelmiş olan Altıntop'un, ligin ilk yarısında Şampiyonlar Ligi maçları haricinde beklentileri karşılayamadığı bir gerçek, ancak bir sene doğru düzgün resmi maça çıkmayan bir oyuncuya kendi taraftarı sahip çıkmazsa kim sahip çıkacak acaba ?

 
 Bir başka tepki toplayan oyuncu da Emre Çolak. Hani şu Galatasaray taraftarının her daim gurur duyduğu, kendilerini farklı kıldığını düşündüğü altyapıdan gelmiş bir oyuncu. Emre halen üstüne koymaya çalışıyor, çabalıyor, kovalıyor, basıyor. Futbol zekasının çok üst düzey olduğunu şu an için söyleyemeyiz ancak alt yapıdan bu değerde bir oyuncu çıkartmışken ona sahip çıkmamak nedendir, bunu anlamak çok zor. Başka bir noktadan ele alırsak olayı, Emre Çolak, şu an bir Anadolu takımında top koşturuyor olsaydı, Galatasaray kendisine talip olmaz mıydı ? Kendisini almaya kalksaydı Galatasaray, sizce ne kadar bonservis bedeli ödemek zorunda kalırdı ?


 Bir de tribünlerin fenomeni Sabri olayı var tabi ki. Bu noktada benim de tribünlere tahammülüm olmuyor genelde. Bir taraftar, kaptanı ile her platformda neden dalga geçer ? Ayrıca bu futbolcu, bize ne yapmış ? Topu ısıracak kadar mücadele etmemiş mi ? Neymiş, orta yapamıyormuş, kendisinin jeneriklik en az on tane golünü bir çırpıda sayabiliriz ki şu an sahadaki görevi gol atmak da değil. Bir kaptan düşünün ki, son bir buçuk senedir doğru düzgün kadroya giremezken halen takımını deli gibi sahipleniyor. Ancak TT Arena'da Sabri oyuna girerken, gülüşmelerden, hafife almalardan geçilmiyor..




Seni anlıyorum şezlong taraftarı, sana saygı duyuyorum ve çok yakında senin yanına geliyorum..