1 Aralık 2014 Pazartesi

Hamza Hamzaoğlu

Senelerden 1991, babamın mesleğinden dolayı 2-3 senede bir yeni bir şehre taşınmak zorundaydık. Geldiğimiz yeni şehir Bursa olmuştu. Ben ana okula başlamış azılı bir Galatasaraylıydım..

 Televizyon başında babamla maçları izlerdim, vakt-i zamanında babamla aynı sahayı paylaşmış kaleci Hayrettin, Bursa deplasmanına geliyordu Galatasaray'la. Babam 'Hadi' dedi, 'Galatasaray'ın kamp yaptığı otele gidelim beraber!' Havalara uçmuştum, televizyonda deliler gibi izlediğim, daha okumayı sökmemişken isimlerini ezbere bildiğim insanları görecektim. İnanılmaz bir heyecandı..

 Otele gittik, Hayrettin bizi lobide karşıladı ve odasına davet etti. O otel odasında Hayrettin'le odayı paylaşan bir başka ağbi vardı. Hayrettin gibi uzun boylu, aynı onun gibi güler yüzlü biriydi o. İsmi Hamza'ydı. Benle uzun uzun sohbet etti, babamla Hayrettin, Ayvalık-Küçükköyspor anılarını konuşurken hep benle ilgilendi, Galatasaray sevgisi ile ilgili sohbetler etti. Benim bilinç altımda Hamza, hep o fotoğrafla canlanır..


 Hamza 4 sezon, dolu dolu formasını terletti Galatasaray'ın. Herkesin aklında Galatasaraylı Hamza olarak kaldı. Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük kariyerinde de hemzeminden gelip önemli yerlere geldi. Daha önce hocalığını yapmış olan Yıldırım Uran'ı yardımcı antrenörü yaptı. Yıldırım Uran, bu görevden önce en az 15 takımda teknik direktörlük yaptıktan sonra eski öğrencisi Hamza'nın altında çalışmayı kabul etmesi, Hamza'nın yönetim tarzıyla ilgili bize bazı ipuçları veriyor.

 Sneijder ile ilgili yaptığı yorumlar kesinlikle hataydı ama imza töreninde 'ben de fazla ileri gitmiş olabilirim' diyerek bence önemli bir adım attı. Sezon sonunda da Terim icazeti ile gelip gelmediğini hep beraber göreceğiz.

 İyi Galatasaraylı Hamza, farklı bir ceketle sahaya iniyor. İnşallah iki taraf için de hayırlı olur..

18 Kasım 2014 Salı

Arda Turan'a Açık Mektup: Neden Brezilya'yı Tuttuk?

 Son Kazakistan maçı sonrasında uluslararası yıldızımız Arda Turan, bir önceki hazırlık maçında Brezilya lehine tezahürat yapan taraftarlara sitem etmiş:

 ''Biz bu ülkenin evlatlarıyız. Brezilya'ya karşı oley çekilecek saygısızlığı hak etmedik. Her maç bizim için final. Güvenimiz gitmiş durumda ama güvenimizi geri kazanmak için asla pes etmeyeceğiz. Sonuna kadar savaşacağız. Biri oley çekecekse o tribüne gelmesin."


 Arda'nın tam olarak anlamadığı nokta şu. Kadıköy'deki Türkiye-Brezilya maçında bu yıl ilk kez tribünler full'e yakındı. Bunun sebebi, seyircilerin Milli Takım'a desteklerini gösterme isteği miydi?

 Oraya gelen taraftar, güzel futbolu güzel adamlardan izlemek istiyordu. Sahada her şeyini verip, bir yandan da iyi güzel izletmek isteyen, birbirleriyle, hakemlerle, federasyonlarla kavga etmeyen, siyasetten, mafyadan uzak duran, rakibine saygısızlık etmeyen, kendi tribününe küfür etmeyen güzel adamlardan güzel bir resital izlemek istediler..

 Rakibinin stadında kalçasıyla top kontrol eden, rakibin siyahi oyuncusuna 'pis zenci' diyen, yerde yatan rakibine yardım eden arkadaşına tepki gösteren, ülkenin en tecrübeli foto muhabirini evinden aldırmakla tehdit eden, korumalarına gazetecileri tartaklaması emrini veren oyuncuları alkışlamak yerine, engelli taraftarları stadyum ayırt etmeden bulup onlara formalarını armağan eden, sahaya giren ufaklığı korumaların elinden alıp beraber fotoğraf çektiren, tribünleri Çeyrek Final zaferiyle selamlamak yerine elenen rakibin yıldızını alkışlayan güzel adamları alkışlamak istedi o akşam o tribünler..


 Arda, 66 numaralı forman üzerindeyken biz bu görüntüleri bu taraflarda da görürdük. Bu yüzden aslında bunu en iyi sen bilirsin, güzel futbol güzel adamlarla oynanır ve güzel futbolun bir milleti, milliyeti yoktur..

 Seni güzel adamlarla sırt sırta verip futbol arenasında çarpışırken görmek dileğiyle..

 Bandiera's Blog


21 Ağustos 2014 Perşembe

Jupp Derwall

Galatasaraylı taraftarların önemli buluşma mecralarından biri olan Galatasaray Sözlük, yeni neslin hararetli tartışmalarının yanı sıra, tribünlerin güzel abilerine de ev sahipliği yapıyor. Cem Davran, Captanomuz Uğur abi ve Behzat Uygur gibi büyüklerimiz, zaman zaman güzel anılarla bizleri yaşayamadığımız geçmiş günlere götürürken, kulüp efsanelerini daha yakından tanımamıza vesile oluyorlar. Aşağıda sevgili Behzat Uygur'un kendi kaleminden efsane çalıştırıcı Jupp Derwall ile ilgili anılarını bulacaksınız. 



"Genç takımdayken fiziğime bakarak sürekli stoper oynatılıyordum. E haliyle fizik iyi olunca, ezbere bir şekilde ilk önce düşünüldüğüm mevkii stoper oluyordu. Laf aramızda hava toplarında da biraz zayıfım ama bugüne kadar kimse bununla ilgili bir şey söylememişti bana. Fizik iyi işte, yaz Behzat’ı stopere…

Bir gün amatör takımın antreman maçından sonra maçı izleyen Jupp Derwall beni yanına çağırdı.

Hemen yanı başında da Ahmet Hoca (Akcan) vardı yardımcı antrenör olarak. Tabii heyecanla ağzından çıkacak cümleleri bekliyordum. Bekleyiş çok uzun sürmedi. Uzun yıllardır kimsenin göremediği, ya da görüp de söylemediği bir şeyi söyledi bana. Stoper olarak iyisin ama hava toplarında zayıfsın. Derhal sarkaç topla birlikte çalışmaya başla. Her gün en az 1 saat ekstra çalışacaksın. Daha sonra da ben seni santrafor olarak göreceğim…

Hemen burada size başka bir detay vereceğim. İşte klasik Türk futbolcusu zihniyeti. Bir süre o heyecanla çalıştım ama kronik sorunumuz olan tembelliği aşamadım ve ekstra çalışmalarıma ara verdim. Haliye hava toplarında hep eksik kaldım.

Tatlı yüzlüydü. Gençlerle sürekli ilgilenirdi ve bunu şimdiki bazı teknik direktörler gibi kerhen yapmazdı.  Tebessümünü esirgemeden, bunu kendisinin işi olduğu için, hatta işinden de öte, bir yaşam tarzı olarak görüp, aşk benimsediği için hiç çekinmeden yapardı. Florya da çok değişti. O dönem ile şu an arasında kocaman farklar var.En basiti, toprak sahadan çim sahaya geçişimizde de kendisinin büyük emeği vardır. Bu da zaten Derwall’li Galatasaray devriminin ilk aşamalarıydı.. Hiçbir detayı atlamazdı. Bütün genç takım, yıldız takım maçlarına vakit ayırır ve ilgilenirdi. Bunların hiçbiri boşuna değildi, Derwall’li devrim meyvelerini verdi. Derwall’in Florya’ya açılan penceresinin hemen akabinde Galatasaray da Türkiye’nin Avrupa’ya açılan penceresi oldu.

Tabii ki Derwall Hocamızdan bahsedip de Mustafa abiyi (Denizli) anmadan geçersek hiç hoş olmaz.

Mustafa abinin ilk antrenörlük yaptığı yer Galatasaray amatör takımıdır. Ben de o takımın oyuncusuyken sık sık ‘’ Behzat bir takım yap da oynayalım’’ derdi. Ben bir takım kurardım hemen. Kendisi de karşı takıma geçerdi ve o antreman maçı esnasında daha oynarken anlatmaya başlardı her şeyi. Yani hem oynar, hem öğrenirdik. Bizim Denizli’den öğrendiğimiz gibi, kendisi de Derwall’den birçok şey öğrendi. 

Yazımın başında belirttiğim gibi, bu iki insanın bizim tiyatro yaşantımıza da çok büyük etkisi olmuştur. Yıllar boyunca sahnelerin tozunu yutarken, oyunu nasıl sahneye koyacağımızı, oyuncu arkadaşlarımızla nasıl paslaşacağımızı hep kendilerinden bize ilham olan detaylardan esinlenerek uyguladık. Aramızdan ayrılışının 7. yılında kendisini elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Anlatabildiysem ne mutlu bana. toprağın bol olsun hocam. Efsaneler asla unutulmaz."

Yazıyı burada paylaşmamız için bize izin veren sevgili Galatasaraylı Behzat Uygur'a teşekkür ederiz.

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Burak da Bir Gün Yılamaz mı?

17 Ağustos'ta Türk işçilerin Belçika'ya gelişinin 50. yılı kutlamaları çerçevesinde düzenlenen RWS Brüksel-Galatasaray maçına damga vuran olay, Burak Yılmaz'ın tribünlerle girdiği diyalog oldu.

 Olayın birkaç boyutu var aslında. Sadece o maç için o kadar yolu tepip ufacık, amatör bir tesiste, doğru dürüst güvenlik olmadan o sahada o maçı oynamak, ya da takımı buna zorlamak gerçekten bir yönetim fiyaskosudur. Başkan Ünal Aysal'ın Belçika ile bağı sebebiyle bu işlere girildiği çok belli, ama en azından yine onun etkisiyle daha iyi bir organizasyon olması gerekirdi.


 Olayın bir diğer boyutu Galatasaray tribününün ülke, memleket, dil, din, ırk ayırmadan, her coğrafyada kendi futbolcusuna, özellikle de Burak Yılmaz'a gösterdiği tepki. Takım özelinde düşünürsek, bu takım 3 senedir ligin zirvesinde, birçok kupalar kazanmış, Avrupa'da önemli başarılara imza atmış durumda. Burak Yılmaz özelinde düşünürsek, son 4 sezonda 122 maçta 91 gol atmış, Galatasaray formasıyla gol kralı olmuş, ilk senesinde Şampiyonlar Ligi'nde çok ciddi gol rakamlarına çıkıp rüştünü uluslararası arenada da ispat etmiş bir futbolcudan bahsediyoruz.  Bu takıma ya da oyuncuya, gazozuna oynanan bir maçta hakaret etmek hangi mantığa uyar? Söylem yanlış anlaşılmasın, maç ne kadar ciddi olursa olsun, spor müsabakalarında küfüre, hakarete yer yoktur ancak bunun da ötesinde, sadece eğlencelik bir maçtaki bu gerginliklerin sebebi nedir? Aslında açıklaması çok basit, biz futbolu spor olarak sevmiyoruz. Biz oyunu sevmiyoruz, takımımızın ezeli rakibi yenmesini seviyoruz. Biz araya atılan pası değil, rakibin kafasına gelen parayı seviyoruz.

 Bunun en önemli kanıtı, önemli futbol organizasyonlarında tribünlerin boş kalması olarak gösterilebilir. Örneğin, ümit milli takımlar seviyesinde düzenlenen Dünya Kupası İstanbul'da oynandı ve tarihinin en az seyirci çeken organizasyonu olarak tarihe geçti. Sahada harika futbol oynandı ama bu Türk seyircisini tribüne çekmek için yeterli değil, gerginlik, kavga, küfür, hakaret, nefret olmayan yerde Türk seyircisi barınamaz!


 Olayın 3. ve son boyutu ise Burak Yılmaz'ın psikolojisi ile alakalı. Kariyeri çok parlak başlamıştı Burak'ın, Antalya'dan genç bir yetenek olarak Beşiktaş'a transfer oldu, ilk sezonda ciddi süreler aldı ancak durumlar istediği gibi gitmemeye başladı. Kariyeri git gide aşağıya doğru giderken Manisa'da tekrar kendini bulmaya başladı, bu iyi futbolu onu Fenerbahçe'ye taşıdı. Fenerbahçe'de de çok tutunamadıktan sonra kısa bir Eskişehir macerasından hemen sonra kendini Trabzonspor'da buldu ve filmin en keyifli dönemi başladı. Trabzon'da adeta rekorları alt üst etti ve bu başarısı onu Galatasaray'a taşıdı..

 Yukarıda çizdiğim inişli-çıkışlı kariyer, Burak'ın şu anki ruh halinin temel sebebi. Burak, tekrar o başarısız günlere dönmek istemiyor ve bu yüzdendir ki, en ufak bir başarısızlıkta hırçınlaşıyor, duygusallaşıyor. Bu en ufak başarısızlık bazen bir maç sırasında bile yaşanabiliyor, kaçırdığı gol sonrası kendini toparlaması ortalama bir topçudan daha çok zaman alıyor. Hep başarılı olmak istiyor Burak Yılmaz, tenkit edilen adam olmak yerine hep rekorların adamı olarak kalmak istiyor ama bu da ciddi bir travma yaratıyor onda. Bu durum da kendisinin, kendi taraftarına bile, antipatik görünmesini sağlıyor.

 Tam da bu noktada aklıma şu soru geliyor. Benim gibi sıradan bir futbol izleyicisi bile Burak'ın sıkıntısını görebilirken, koskoca Galatasaray teknik ve idari ekibi bunu nasıl göremiyor? Burak'ın ciddi şekilde psikolojik destek alması gerekiyor, acaba bu kulüp tarafından sağlanıyor mu? Ben hiç sanmıyorum. Ayrıca burada Burak'a da bir eleştiri yöneltilebilir, insan kendisinin de hatalarını görüp bir check etme ihtiyacı hissedebilir. Sıkıntı çok net ortadayken, bununla ilgili bir şey yapmamak mıdır tek çözüm?

 Burak'ın attığı gollerle Avrupa zaferlerine deliler gibi sevinen ama ona kenardan küfür eden 'taraftar' arkadaş, elini vicdanına koy da söyle, bir gün bu genç adam 'yeter artık, ben küfür yemeye mi iniyorum bu sahaya' diyemez mi? Pes edemez mi? Pes ederse, hep beraber mutlu mu olacaksınız? Sahiden, bir gün Burak da yılamaz mı hepinizden?

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Trabzonspor Kadrosunda Olma Hissiyatı

 Trabzonspor'un çiçeği burnunda hocası Vahid Halilhodzic, Avusturya kampının son hazırlık maçı olan ve 3-1 mağlubiyetle biten Augsburg maçından sonra, 2. döneminde - kısa süre olmasına rağmen- bizi alıştırdığı açıklamalarda bulundu:

 "5 yabancı ve 5 yerli oyuncuya ihtiyaç var. Bazı konular hakkında birileriyle konuşmama gerek yok. Trabzon'a gelmemin nedeni birincilik, getirdiğim oyuncu grubu buna müsait değil. Çok takviye yapmamız gerekiyor. Yabancı transferlerinde, bize hizmet ve kalite anlamında bir şeyler katabilecek oyunculara ihtiyaç var. Lig başlamadan yapmamız gereken çok çalışma var. Bu kadar kısa sürede bunların hepsini nasıl yapabileceğimizi, inanın bilemiyorum."

"Bu takım lige hazır değil, olmayacak"

Trabzonspor'un Cardozo ile anlaşmasıyla ilgili görüşleri sorulan Halilhodzic, "Sadece Cardozo değil 10 kişiyle daha görüşeceğiz. Bazı transferleri halletmek için zamana ihtiyaç var. O yüzden gece gündüz sürekli çalışıyoruz. Bazı şeylerde geç kaldık. Herhangi bir şekilde bu takım lige hazır değil, olmayacak. O yüzden çok sinirliyim" diye konuştu.  

 Şimdi kendinizi 2 dakikalığına Yusuf Erdoğan'ın, Mustafa Yumlu'nun, Özer Hurmacı'nın ve hatta Onur Kıvrak'ın yerine koyun. Dünya Kupası'nın kazanan hocalarından biri yeni sezon için başınıza geçiyor, heyecanlısınız. Kendisi takımla bir ay kadar bir süre geçirdikten sonra, kısaca 'Bu takımdan bi halt olmaz, komple değişiklik yapmak lazım.' diyor. Hali hazırda kadroda olan adamları hiçe sayıyor, bu adamlarla başarının imkansız olduğunu söylüyor. Siz, bu hoca için ne kadar koşarsınız? Ne kadar savaşırsınız? Onun verdiği taktiği ne kadar ciddiye alırsınız, o size bu kadar güvensizken? Velev ki 10 oyuncu alınamadı (ki bu ihtimal kuvvetle muhtemel) bu takımın başarısız olması kesin midir hocanın dediği gibi? 


 Halilhodzic, tespitinde haklı olabilir, ancak bu durumu basın önünde, oyuncularını hiçe sayarak belirtmesi en hafif tabirle kabalıktır. Tabi, kendisinin Cezayir'in başarısından sonra Trabzon'a ne kadar gönülsüz geldiğini cümle alem biliyor, belki kendisi erken bir ayrılık için bahanelerini oluşturmaya başlamıştır bile. 

 Sahi, görevde kaldığı sürece biri hükmen sadece iki maç kaybeden (GS-FB) Hami Hoca'nın, takımın başında kalması için daha ne yapması gerekiyordu? Turnuva dahilinde olmamalarına rağmen, Şampiyonlar Ligi'ni mi almalıydı? 

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Demirören'in 'En' Demokratik Ülkesi


 Geçtiğimiz gün, Marriot Otel'de düzenlenen TFF Mali Kurulu toplantısı, bugünlerde çok güldüğüm, dünyanın en kısa fıkrasına sahne oldu.

 Toplantıda söz alan İbrahim Hacıosmanoğlu, TFF Yönetimine verdi veriştirdi. Şike skandalının hasır altı edilmesinden, Anadolu takımlarının Avrupa platformunda aldığı cezalardan ve haklarının yendiğinden dem vuran Hacıosmanoğlu, başbakanı kastederek, "Herkesi Beyefendi korkusu sarıyor. Simsarlar çok var. 'Beyefendi böyle istiyor' deniyor. Sayın Başbakan, bizzat bana 'Bu işlerin içinde yokum' dedi. 'Beyefendi böyle istiyor' diye kimseye baskı yapılmasın. Başbakan'a ulaşamıyorlarsa, bana söyleyin ben ileteyim. TFF Başkan Vekili Servet Yardımcı, bizi Başbakan'a şikâyet ediyor. Acaba Kemal Kılıçdaroğlu'na da, Devlet Bahçeli'ye de şikâyet ettiniz mi?'



Bu açıklamalar üzerine kürsüye çıkan Yıldırım Demirören, şu ifadeleri kullandı:


''Biz bir aileyiz. Birimizin canı acırsa, hepimizin canı acır. Önümüzdeki sene zaten seçim var. Eğer memnunsanız desteklersiniz. Türkiye kadar demokratik bir ülke yok. Her kulübümüzün arkasındayız. Yönetim kurulumuzda Trabzonspor'dan iki arkadaşımız var. Türk futbolu için mücadele etmek zorundayız. Beyefendiye herkes ulaşır, kulüp başkanları da ulaşır, bekçi de ulaşır. Beyefendi böyle bir adamdır. Sonuna kadar arkasındayız" 

Özerk (!) olan federasyonumuzun başkanı, konuşmasında ülkemizin ne kadar demokratik olduğundan bahsettikten hemen sonra 'beyefendi'ye herkesin ulaşabileceğini, bir spor branşının mali kurul toplantısında belirtiyor, ona desteğinin sonsuz olduğunu ağız dolusu söylüyor.
 Gerçekten, Türkiye'den demokratik bir ülke yok, o kadar demokratik bir ülke ki, her platformda başınızdaki diktatöre methiyeler dizebiliyorsunuz, bir spor platformunda bile..

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Galatasaray 2014/15 Formaları

http://www.galatasaray.org/gspazarlama/haber/20682.php

http://www.fcnblog.com/2009/07/2288-ve-mor-forma.html

Yukarıdaki ilk link bu sezonki formalarımızın tanıtım yazısı. İkincisi de mor formamızın FCNBlog'da yayınlanan hikayesi. Kulüp de asaletten, ruhtan girip, Galatlar'dan çıkmıştı o formaları tanıtırken, bulamadım şimdi linki. Arkadaş biz her yıl zaten alıyoruz bu formaları da, nedir bu vıcık vıcık pazarlama taktikleri? Hangi taraftar bu laflardan etkileniyor da alıyor artık? Her yıl Metin Oktay'ı anmaktan bıkmadınız formaların çıktığı tarihte?

Şu cümle siteden alıntı:'Av sezonu başlıyor. Galatasaray’ın yeni formasında kulübün başarılarla dolu tarihinden ve mirasından esinlenildi.'

Bana biri açıklayabilir mi formaların tam olarak hangi noktasında miras var? Tarihten esinlenme 3 parçalıyı mı doğurdu? Tamam farklı alternatiflere hayır demiyorum. Onun meraklısı da var. Ama bu kendini sürekli tekrar eden Metin Oktay ruhu, asalet, başarı etiketlerinden beslenmeyin artık, zira tükettiniz.




Formalara gelince, şahsi fikir olarak 3 parça yerine klasik parçalıyı tercih ederim, onu pek beğenmedim. Beyazın sadeliği hoşuma gitti.


Bitirmeden; beyaz forma için Galatasaray'ın 2000 yılında giydiği ilk beyaz formadan esinlenildi denmiş. Bunu ya yazanın yaşının yetmemesine, ya Galatasaray tarihini iyi bilmemesine ya da yine pazarlama stratejisine bağlıyorum. Çünkü forma 2000'dekinden çok Neuchatel sezonunun beyaz formasını andırıyor. Hedef kitlenin yaşı 2000'i hatırlamaya daha elverişli diye bunu kullanmış olabilirler. O da olmamış.



12 Temmuz 2014 Cumartesi

Messi

Lionel Messi, çoklarına göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu. Tek eksiği, - güya - bir dünya kupasıymış. Soruyorum sizlere, Ryan Giggs, George Best, Eric Cantona, Alfredo di Stefano(nur içine yatsın) gibi devlerin, hiç bir zaman oynamadığı bir kupa, Messi'yi bu ünvandan alıkoyabilir mi? Yarınki finale belki de bu baskıyla çıkacak Messi. 3 Şampiyonlar Ligi, 2 Avrupa Süper Kupası, 6 La Liga, 2 Copa del Rey şampiyonluğu, dünya kupasıyla taçlanırsa harika olur evet, fakat olmasa da henüz 27sindeki süper starın önünde en az 7-8 yılı, kazanacak bir çok kupası var.

Tamam, Maradona'nın büyüklüğüne lafımız yok ama, sanki spor medyasına yön verenlerin nostalji aşkını da aşırı doz alıyoruz bu ara. 82 ve 86'yı izlemiş, o dönem maç yayınlarının şimdikine nazaran çok çok az olmasından mütevellit, zihninde sürekli o kupaları yaşayan güzel abilerimiz Maradona'yı koydukları köşeye aday çıkınca, dünya kupası hamlesini oynuyorlar gibi.

Neyse, kimileri Maradona'yı izleme şansına erişti, bizlerse Messi'yi. Futbol tarihinin bu dönemlerine şahitlik etmenin tadını çıkarmak lazım.

10 Temmuz 2014 Perşembe

Dünya Kupası Yarı Finalinde Hakemi Seyretmek

 Tarihi bir maç olarak şimdiden kayıtlara geçen Brezilya-Almanya yarı finalinden sonra Hollanda-Arjantin maçı ile ilgili beklentiler, doğal olarak biraz daha yükselmiş oldu. 120 dakika sonunda - şayet uyanık kalabildiyseniz - penaltılarla turu geçen tarafın Arjantin olduğuna canlı tanık olmuşsunuz demektir.

 Bizim topraklarımızda bu yarı final mücadelesi TRT ekranlarından yayınlandığı için biz her 10 dakikada bir oyuncu performansı yerine hakem performansı ile ilgili 2-3 dakikalık tiradlara şahit olduk. Cüneyt Çakır'ın pasaportunda 'Türk' yazıyor olması ve Dünya Kupası Yarı Finali'ni yönetiyor olması, durumun haber değerini gösterir, buna eyvallah. Ancak her pozisyon sonunda, bir futbolcunun şutunu yorumlar gibi 'Cüneyt Hoca burada da doğru karar verdi, işte Türk Futbolu!' tadında yorumlar yapmak, cidden ancak bizde görülen bir durum herhalde. Bu konuyla ilgili aklıma 2 nokta takılıyor. 


 Acaba Hollanda-Kosta Rika Çeyrek Finali maçında, tüm Özbekistan halkı, oynanan futbol yerine Ravşan İrmatov'un yönetimine mi odaklanmıştır? Her doğru düdüğünde, Özbek TRT'si havai fişeklerle kutlamalar yapmış mıdır? Yada İrmatov'un başarısı, Özbek Futbolu'nun gelişmişliğini mi gösterir? 


 Tam olarak ıskaladığımız nokta şu. FIFA, hakemlerinin FIFA kokartı taktıktan sonra lokal performanslarına - çok büyük bir skandala imza atmadıkları sürece - dikkate almazlar. Lokal federasyonlar, FIFA'nın belirli kriterlerine uygun olarak isimleri FIFA'ya belirtir ve o noktadan sonra FIFA hakemleri sadece uluslararası arenadaki performanslarına göre değerlendirilir. Yani Cüneyt Çakır dün akşam sahada Türk hakemliğinin bir temsilcisi olarak görev almadı. Sadece Türk pasaportlu bir FIFA hakemi olarak görevini yaptı. 

 Dünya Kupalarında kendi milli takımımızın performansıyla gurur duyduğumuz günleri görmemiz dileğiyle...

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Rekoru 7-1 Gümbürtüsüne Giden Adam: Miroslav Klose

 Dünya Kupası tarihinde daha önce hiç yaşanmamış bir yarı final maçı izledik dün gece. Her ne kadar etkisiz futboluyla eleştirilse de ev sahibi olduğu turnuvanın doğal favorisi Brezilya, Almanya karşısında 7-1 gibi tarihi bir hezimete uğradı. Büyük tartışmalar arasında düzenlenen turnuvada böyle büyük bir hezimetle elenmek, Brezilyalıların travma katsayısını uzun süre yüksek seviyelerde tutacaktır.


 7-1'in süksesinin büyük olması çok doğal, ancak araya kaynayan çok büyük bir başarı hikayesi var. Dünkü maçın 23. dakikasında takımının 2. golünü atan Miroslav Klose, Dünya Kupası tarihindeki 16. golünü atarak organizasyonun gelmiş geçmiş en golcü oyuncusu oldu. Karşılaşmaya çıkmadan katıldığı 4 Dünya Kupası'nda 15 golü bulunan Klose, Brezilyalı Ronaldo'yu geride bırakmayı başardı. Kolse bu istatistiğe 23 maçta ulaştı.

 Böyle büyük bir başarı ne yazık ki 7-1'lik skorun gümbürtüsünden - şu an için - arada kaynamış durumda. Belki 7-1'in etkileri sezon başlayana kadar daha baskın olacak ancak tarih Klose'yi yazacak..




7 Temmuz 2014 Pazartesi

Dünya Kupası Çeyrek Finali'nde Jasper Cillessen Olmak

Dünya Kupası Çeyrek Finali'nde bir kaleci düşünün, 120 dakika boyunca gayet başarılı bir performans sergilemiş, rakip ataklarını başarıyla karşılamış ve kalesini gole kapamış. 120 dakika sonunda rakip takımın kalecisi de (Navas) kalesinde devleşince maç penaltı atışlarına kalmış. O anda belki de futbol tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir şey yaşanmış, 120 dakikadır kalesini başarıyla koruyan kaleci oyundan alınmış, yerine daha kenarda doğru dürüst ısınamamış kaleci konulmuş..


 Bahsettiğimiz durum 25 yaşında bir genç için çok da kolay kaldırılabilecek bir şey olmamalı. Ancak Cillessen durumdan habersiz olmasına rağmen gerçekleşen olayı büyük bir olgunlukla karşıladı. Oyuna giren Tim Krul'a uzun uzun sarıldı, ona moral verdi, sonra efsane hocası Van Gaal'in elini sıktı. Penaltı atışları sırasında kenarda dakikalarca dua etti, Krul'un her kurtarışında sevinçten en yükseğe zıplayan hep oydu. Krul'un getirdiği yarı finali kutlamak için sahaya en hızlı koşanlardan biri de o oldu..

 İşte bu yüzden, futbol fena halde hayata benzer..

29 Nisan 2014 Salı

Galatasaray 2014/15

Sözleşmesi bitenler:
Aykut, Ufuk, Sabri, Burdisso, Ceyhun, Emre, Drogba, Elmander

Kaleciler:
Muslera'nın sözleşmesi sürüyor, kendisi de sürekli burada mutlu olduğunu açıklıyor. Dünya Kupası ise onun için muazzam bir vitrin. Bu denli iyi bir kaleci, piyasası olan bir kaleci kupa sonrası birçok devin listesine girebilir, kafası karışabilir. İki yıla güvenmeden sözleşmesini uzatmak gerek. Yedek kalecilerden Aykut ve Ufuk'un sözleşmesi bitiyor. Ufuk tercih edilip sözleşmesi uzatılır diye düşünüyorum. Eray ise gelen fırsatı iyi değerlendiremese de henüz erken kulüpten ayrılması için. 3. kaleci olarak devam edecektir. Tekrar neden alındığı bilinmeyen Aykut ise bu kez kulüpte son günlerini geçiriyor tahminlerime göre.


Savunma:


Mevcut kadroda sağ bek için dört opsiyon yer alıyor: Eboue, Veysel, Sabri, Salih. Bek pozisyonu için haddinden fazla seçenek var sanki. Bunlardan yalnızca Sabri'nin sözleşmesi bitiyor, fakat kendisinin de çok emin olmadığı ama oynadığı maç sayısı sayesinde otomatik olarak bir yıl uzamış olabileceği yönünde bir beyanatı var. Henüz federasyona böyle bir vize işlemi gönderilmedi. Bu pozisyon için radikal bir karar alabilir Galatasaray. Eboue, gerek istikrarsızlığı, gerek eksik mücadelesiyle bu sezon olumsuz anlamda çok dikkat çekiyor. Üstelik yabancı kontenjanında sıkıntı çekilirken bu kadar alternatifli bir bölgede tercih yapmak çok da mantıklı değil. Sözleşmesinin son yılında. Mancini kalırsa, İngiltere'den de tanıdığı bu oyuncu tutmak isteyebilir. Onun dışında Rusya, Katar gibi ülkelerin yanı sıra Premier Lig'in alt sıralarındaki takımlar için de tercih olabilir Eboue. Veysel'in gelecek sezon sağ beke ambargo koyacağını tahmin ediyor ve büyük çıkış yapmasını bekliyorum. Sabriyle birlikte götürürler orayı. Salih ise hem oraya, hem sola, hem de ortaya bir alternatif olsa da kulüpte geçirdiği yarım sezonda Galatasaray oyuncusu olduğu izlenimini veremedi malesef.

Savunmanın ortası yine oldukça kalabalık, ama takviye istiyor. Chedjou, Burdisso, Semih, Koray, Gökhan'ın yanı sıra bu sezon çoğunlukla burada giyen Hakan Balta bölgenin alternatifleri. Ayrıca şu an Beşiktaş'ta kiralık olarak forma giyen Dany dönecek. İki formanın verildiği ve istikrarın olmazsa olmaz olduğu bu mevkide Burdisso en zayıf halka, zaten kiralık, kesin olarak gönderilecektir. Keza Beşiktaş'ta da iyi bir performans sergileyemeyen Dany, Anadolu takımlarına kiralık ya da uygun bir bonservisle gidebilir. Böylece kontenjandan da iki yabancı eksilir. Her ne kadar Chedjou'nun yerine daha üst düzey bir transfere ihtiyaç olsa da, son yıllarda transfere su gibi para akıtan Galatasaray, bu kez ağırdan alabilir, transfer yapmayabilir bu bölgeye. Tamamen gelecek hocanın talepleri doğrultusunda olacak bu tercih.  Semih, Koray, Gökhan, Chedjou(ya da daha kaliteli bir yabancı) ve ayrıca Hakan Balta, Ceyhun gibi opsiyonlarla bu bölge sezona girecektir. Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılım durumu da kararda etkili olur.

Sol bek uzun yıllar sonra kulübün en net bölgesi. Alex Telles parlamaya hazır, yeri garanti. Hakan Balta tecrübesiyle iyi bir yedek olarak götürürler ligi. Olası sakatlık durumda Salih ve Sabri de bu bölgeyi yedekler.



Orta Saha:
Orta sahanın ortası, bu sezon geçen senelerdeki istikrarını bir türlü yakalayamadı. Bunda Selçuk'un form düşüklüğü en önemli etken. Kupada sona kadar gidilmesi, lig ve Şampiyonlar Ligi derken hiç dinlenme fırsatı bulamadan kariyerinin en yoğun sezonunu geçirdi. Üstelik kulüpteki mental sorunlardan da Burakla birlikte en çok etkilenen oyuncu oldu. Melo ise dünya kupası hedefiyle birlikte olağanüstü bir sezon geçirdi. İlk yılı kadar skora katkısı zaten beklenmiyordu. Bu oyuncular dışında zaman zaman Ceyhun parlasa da tek yönlü oyunu dezavantajı oldu. Savunmada iyi ama hücumda çok hareketsiz ve ağır kalıyor. Dikine az oynuyor ve özgüvenini toparlayamadığından en güçlü yönlerinden biri olan şut opsiyonunu hiç kullanmıyor. Mancini kalması halinde üçlü orta sahaya devam edecektir. Kalmazsa da yeni gelecek hoca yalnızca Selçuk ve Melo ile de tutabilir bu bölgeyi. Fakat arkalarında illa bir oyuncu kullanılacaksa, ben gelecek sezon savunma önü için oyun zekasıyla Galatasaray'ın Gerrard'ı olabilecek Hamit'in burada değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Bu sezonu kaçırdı Hamit, fizik olarak sürekli düşüşte fakat oyun zekasından eksilme elbette yok. Burada yeni bir lider olabilir takıma iyi bir sezon başı kampı geçirirse. Umut Gündoğan ise geç buldu, erken kaybedecek sanıyorum bu formayı. Genç oyuncunun şansı pek yok, kötü bir dönemde geldi Galatasaray'a. Oldukça zordu zaten kendini göstermesi. Bu bölgede yeni sezonda Sneijder de kullanılmak istenebilir. Özellikle Bruma'nın dönüşüyle böyle bir opsiyon açılacak. Engin Baytar ve Furkan Özçal da kiradan dönecek, Engin'in 1, Furkan'ın 2 yıl daha sözleşmesi var. Özellikle Furkan kiralık gittiği Karabüspor'da oldukça başarılı bir sezon geçirdi. Kampta kendini gösterebilirse kadroda düşünülebilir seneye. Engin'in ise kulüpte bir geleceğinin olduğunu düşünmüyorum.

Kanatlar ise Galatasaray'ın yine kalabalık, yine yetersiz, fakat potansiyelli bölgeleri. Gerek sağda, gerek solda oynayabilecek Aydın, Emre (ki kendisi ortada da bir opsiyondur), Hajrovic, Ontivero ve Oğuzhan mevcut kanat oyuncuları. Sneijder, Burak ve Umut yine asıl mevkileri olmamasına karşın kanatlarda kullanılan oyuncular. Bir de kiralıklar var: Bruma, Amrabat, Yiğit Gökoğlan, Sercan Yıldırım. İsim isim incelersek; Aydın, yıllardır patlayamadı. Görevini yapıyor, ama o kadar. Üstelik bu sezon çok ciddi bir sakatlık yaşadı. Önümüzdeki sezon maç pratiği kazanması için kiraya gönderilebilir, bu son şansı olur zaten. Sözleşmesinin de son yılında Aydın, bu bağlam çok istekli, çok iyi bir seon geçirmesi lazım. Emre Çolak da verimli bir yıl geçiremedi. Sakatlıklarla boğuştu. Fakat altyapıdan çıkmış olması ve farklı bölgelerde oynayabiliyor olması, kadroda her daim yerini garanti altına alıyor. Hajrovic'e gelince, mevcut kadrodaki en potansiyelli isimlerden biri, fakat son tercihleri konusunda kendini oldukça geliştirmeli. Şutu var, pası da olursa büyüyebilir burada. 2018'e kadar sözleşmesi var. Kontenjan dahilinde tutulacaktır çünkü yedekliği de sorun olmaz. Ve geliyoruz mevcut kadronun kanımca en zayıf halkalarından birine. Ontivero yetenekli, fakat henüz Galatasaray erken onun için. Kesinlikle sürekli oynayabileceği bir takıma kiraya verilmeli. Oradaki gelişimine göre belki düşünülebilir gelecekte. Ama şu an için kadroda yeri yok. Oğuzhan Kayar ise pek de fazla izleme şansı bulamadığımız 1995'li, Türkiye standartları için genç bir oyuncu. Avrupa'da bu yaşta olacak oyuncu kendini belli ediyor, zaten oynar hale geliyor ama bizde gelişim 22-23lere kadar sürüyor. Oğuzhan Manisaspor'da 4 lig maçında 42, 1 kupa maçında 13 olmak üzere toplamda 55 dakika oynayarak geldi Galatasaray'a. Bizde de yalnızca 0-0 biten Türkiye Kupası grup maçında Antalyaspor'a karşı oynadı. Oğuzhan ne kadar potansiyelli olursa olsun, oynamadan nasıl gelişecek? Muhtemelen kiraya gönderilecek, umarım oynayabileceği bir takıma gider.

Bu mevkinin bir de kiralıkları var. Sercan Yıldırım'ın Bursasporla opsiyonu var ama Bursa bunu kullanmayı tercih eder mi bilemiyorum. Eğer etmezse, herhangi bir başarı gösterememesine karşı sözleşmesi uzatılan Sercan 2017 yılına kadar kulübümüzde. Amrabat ise Malaga'da kendini biraz da olsa gösterdi. Maddi açıdan çok da ferah bir durumda olmayan Malaga, uygun bir bonservisle kendisine talip olabilir, ya da yeniden kiralamak isteyebilir. Kontenjan açısından elimiz kolumuz bağlı, başka talibi çıkmazsa Malaga'nın herhangi bir teklifi kabul edilebilir. Ve Bruma; sakatlıktan umarım iyi döner. Bu muazzam yeteneğin artık sonuca daha çok katkı yapacağı, gelişeceği bir sezona ihtiyaç var. Mancini'den ziyade yetiştiriciliği de olan bir hoca olursa seneye takımın yıldızı olabilir. Yiğit Gökoğlan'a gelirsek, rakamlar çok acı konuşacak ama, Yiğit Galatasaray'a geldiği günden beri iki buçuk sezonda yalnızca iki defa ilk onbir çıkabilmiş, o da geçen sezon kiralık oynadığı Orduspor'da. Bu sezonun ikinci yarısında Erciyesspor'da hiç ilk onbirde forma giyemeden 8 maça çıktı. Pek de başarılı bir sezon geçiremedi. 2 yıllık daha sözleşmesi bulunuyor ama bu sezon artık bonservisiyle takımdan ayrılır diye düşünüyorum.

Sonuç, Galatasaray'ın kanatlarda revizyona gitmesi şart, verimsiz ve tecrübesiz isimlerle yollar ayrılıp, direkt oynayıp skora da katkısı olan bir oyuncuyla takviye edilmeli mutlaka.




Hücum:
Didier Drogba için veda zamanı. Usta oyuncu 1,5 yılda ağzımızda güzel tatlar bırakarak veda ediyor. Çok istenildi, uğruna taraftar çıldırdı, geldi, zaman zaman da olsa bu beklentiyi karşıladı, ama yaşını iyiden iyiye göstermeye başladı artık. Kim bilir, belki de Mancini onu ekonomik kullansa çok daha faydalı olabilirdi. Fakat performans düşünce tarafların memnuniyeti ve mutluluğu da azaldı. Onun yerine mutlaka yabancı bir golcü alınacaktır. Burak ise Selçuk gibi zor bir yıl geçirdi. Skora yine katkısı vardı ama hırçınlığı ön plana çıktı. Burak fiziksel açıdan her daim üst düzey bir oyuncu ama genç yaşta dört büyüklerin tamamını gezmenin yıpranmışlığından bir türlü tam manasıyla sıyrılamıyor. Umarım yıllar geçtikçe, olgunlaştıkça aşar bunları. Henüz üç sezonluk daha sözleşmesi, ve atacağı çok golü var. Umut'a gelince, sezonun en büyük hayal kırıklılarından biri. Kiralık geldiği sezonda Hakan Şükür presiyle taraftarı mest eden Umut, bu sezon presin yanına hiçbir şey koyamadı. Çok kötü bir sezon geçirdi. Bonservisine 2.7 milyon euro ödenmişti sezon başında. Galatasaray'ın forvet hattında yer alıyorsanız, presiniz evet bir artıdır fakat ortaya 43 maçta 6 golden fazlasını koymalısınız. Umut'un da tıpkı Burak gibi 2017 yılına kadar sürüyor sözleşmesi, ve bu kontenjan sıkıntısında, yerli azlığında performansına rağmen kadroda yeni sezonda da kendine yer bulacaktır. Genç yetenek Berk İsmail ise sezon sonunda, oldukça kısıtlı şans bulabilmesine rağmen göz doldurdu, gelecek vaadetti. Karşı karşıya kaldığı pozisyonlarda biraz daha sakin kalabilse ve gol yapabilse, altyapıya sabırlı Galatasaray'da şu sıralar gündemi oluşturabilirdi. Kadroda kalacaktır diye tahmin ediyorum kendisini ama teknik direktör kirada da düşünebilir.

Genel olarak 6+2 yabancı olacağını varsayarsak; mevcut kadroda 10, kirada da 4 yabancı görünüyor kadroda. Kiralıklardan Elmander'in sözleşmesi zaten bitiyor, Bruma kadroya katılacak, fakat Amrabat ve Dany ile yollar ayrılır. Mevcutlardan da Drogba ve Burdisso'nun gönderileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Keza Ontivero ve Eboue de onlara katılma şansı yüksek isimler. Yeri garanti yabancılar Muslera, Telles, Melo, Sneijder + Bruma. Hajrovic ve Chedjou ise belirsiz. 1 yabancı golcü kesin gelecek diye tahmin edersek 6+2'de kontenjan doluyor. Bu nedenle başka yabancı transferi, ancak Hajrovic ve Chedjou yerine daha kariyerli ve üst düzey isimler gelecek şekilde yapılabilir. Yerli de ise alınabilirse Olcan yabancı etkisi yapar takıma. Ligin tecrübelisi ve komple bir oyuncu. Bunun dışında direkt oynayacak aday da pek fazla yok lig piyasasında.

11 Mart 2014 Salı

Geceleri Nasıl Uyuyorsunuz?

 Annemin bana öğrettiği ilk şiirdir, Diyarbekir Kalesi'nden notlar ve Adiloş Bebe..

**
.. Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...

Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü..
**

Berkin büyüyemedi. Biri polise emir verdi, o ekmek almak için çıktığı evine geri dönemedi. Yere batasıca Topçu kışlası, AVM, meydan kavgası yüzünden, diğer 7 abisi gibi göçtü gitti.

 Berkin'in katili belli..
 Diğer 7 abisinin katilinin belli olduğu gibi..
 Başbakan'ın bundan sonraki en büyük duası, başbakan olarak ölmek olmalıdır. Zira isminin başındaki o 'ünvan' gittiği anda olacaklar hiç hoşuna gitmeyecek..
 Son olarak,

 Berkin'in katilleri..
 Hepinizin elinden, kaleminden, dilinden, gazından, kapsülünden, silahından kan akıyor!
 Siz geceleri nasıl rahat uyuyorsunuz?


23 Şubat 2014 Pazar

Ezber Bozan Kaya

 22 Şubat 2014 akşamı Türk Telekom Arena'daki futboldan hiç kimse memnun kalmamıştır herhalde. Galatasaray'ın devre arasında Beşiktaş'a kiraladığı Dany'nin yaptığı bir hareket üzerine gelen gol haricinde futbol kalitesi anlamında seviyenin çok düşük olduğu bir derbi izledik. Ancak ikinci yarının başında yaşanan bir olay, Pazar sabahını benim adıma daha aydınlık başlattı..


 Semih, hepimize güzel bir ders verdi.. Maç 1-0'ken, Beşiktaş ligin en iyi duran top kullanan takımlarından biriyken, rakip puan tablosunda Galatasaray'ın bir sıra üstündeyken, Galatasaray'ın liderle arasında 6 puan fark varken, Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali maçı Çarşamba günüyken vs. dürüstçe çıkıp doğru olanı yaptı. Biz şikeye, küfre, polemiğe, resmi siteden yayınlanan saçma basın bültenlerine, kavgaya, dövüşe, ortamı geren futbol yöneticilerine, kabadayılara, magandalara, samimiyetsizliklere o kadar alışmıştık ki, Semih bizim ezberimizi bozdu.

 Kaya gibi kal kardeşim..

4 Şubat 2014 Salı

Chelsea Notları

Şampiyonlar Ligi'ndeki dev maça üç hafta kala Chelsea'yi yavaş yavaş masaya yatırmaya başlamalı artık. Aşağıda Manchester City maçının notları yer alıyor. City deplasman Chelsea için, Şampiyonlar Ligi'ndeki ikinci tur deplasman maçının bir provası olarak görülebilir, Chelsea burada da benzer futbol anlayışı ile sahaya çıkabilir.

Notlara geçersek:

1- Eden Hazard çok formda, Eboue savunmada formsuz, çok sıkıntılı bir eşleşme.
2- Önde mükemmel pres yapıyorlar, Galatasaray en son yoğun ön alan presini iç sahadaki Konya maçında yediğinde çok bocalamıştı.
3- David Luiz ve Matic rakibi çok bozan iki oyuncu, özellikle Luiz kendinden beklenenden çok daha iyi topla oynuyor.
4- City orta göbeği Yaya Toure - Demichelis ikilisiyle tutmaya çalıştığında çok sıkıntı çekti. Matic - David Luiz sertliğine sağ kenarda oynayan Ramires ve ikilinin önünde Willian sürekli destek veriyor. Yaya Toure yalnız kaldı. G.Saray orta göbeği bu kadar boş bırakmayacaktır.
5 - Ivanovic'in sağdan çıkışlarına dikkat. Azpilicueta onun kadar etkili değil.
6- Savunma yaparlarken gol atmak gerçekten zor, ama Hazard'ı durdurabilirsek gol yememeyi başarabiliriz iç sahada.
7- Cahill, Terry, Matic ve David Luiz aynı anda sahadeyken bizim de zayıf olduğumuz yan toplarda çok etkili bir takım haline geliyorlar.
8- Man City bulabildiği ender pozisyonları kanat akınları sonucu elde etti. Ön liberolar savunmaya yaklaştıkça ortada muazzam alan kapatıyorlar, tek çare görece zayıf Azpilicueta ve Ivanovic'in üzerine gitmek. Bu bağlamda Eboue ve Telles'in bindirmeleri çok önemli olabilir.