6 Ekim 2010 Çarşamba

Nasıl Bu Kadar Neşeliler?


Yas gününü yaşadı Galatasaray geçtiğimiz cuma günü. Akşamki Karabük maçına hazırlanırken 'takım', kötü bir haber geldi Hollanda'dan, o 'takım'ın en tepesindekine. Öğle saatlerinde ajanslara da düştü bu haber, Rijkaard'ın babası vefat etmişti. Hani o ruhsuz Rijkaard'ın, takım zerre umrunda olmayan Rijkaard'ın, hocalıktan haberi olmayan, hatta adam bile olamayan Rijkaard'ın babası kilometrelerce uzakta yummuştu hayata gözlerini. Hani derler ya yaşamayan bilemez acısını diye, evet ben yaşamadım ama o an ilk defa içimde hissettim o koca adamın acısını, sessiz haykırışını. Susabildim sadece, oturakaldım öylece. Ne günlerdir beklediğim maç kaldı aklımda, ne futbol, ne başka bir şey. Ölümün soğukluğu sardı, hayatımda hiç görmediğim hiç tanımadığım bir adamın ardından bir damla yaş aktı gözümden. Sonra Frank geldi aklıma, acısını canlandıramadım bile zihnimde. Ben bile o haldeyken kim bilir nasıl bir acı yaşıyordu içinde. Ben unutmuşken bir an akşamki maçı, heralde onun için de en önemli şey değildi lanet olası Karabük maçı. Fakat onun için öyle değildi demek ki ve onun için akşamki 2 saat her şeyin unutulması gereken bir 2 saatti. O karaktersiz, o ruhsuz adam gitmedi babasına o gün, aslanlar gibi durdu takımının başında. O gün sahada kaybetti belki Galatasaray ama esas kaybettiği yer çok farklıydı. Belki de hep bildiğimiz ama içimizden sürekli inkar ettiğimiz gerçek yüzümüze çarptı tokat gibi. İlk defa utandım Galatasaraylılığımdan, ilk defa utandım o adamlardan, o adamların insanlığından. Nasıl başlamıştık yazıya, yas günüydü dimi... Yazıklar olsun...

http://www.ligtv.com.tr/VideoHaber/?r=1&hid=79585

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder