Uzun yıllardır, yeni kıta hariç (ki artık onlar da eskisinden daha ilgililer, David Beckham ile Baharat Kızlar sağolsun) tüm dünyayı peşinden sürükleyen bir sporun adıdır; FUTBOL..
Düşünün ki, önümüzdeki Dünya Kupası’nın finalini 1 milyara yakın insan izleyecek. Ya da en son Ali Sami Yen’de oynanan Galatasaray – Fenerbahçe derbisini, yaklaşık 300 milyon kişi ekran başında seyretmiş. Bazı ülkelerde etkisi bilindiği için, politikacılar ya da cuntacılar tarafından muhteşem bir malzeme olarak kullanılmış. Bizimki gibi, milliyetçi duyguların daha yoğun yaşandığı ülkelerde, tam bir memleket meselesi olmuş futbol, özellikle uluslar arası arenada oynanan maçlar mevzu bahis ise. Ekonomik ya da siyasi olarak başarı gösterememiş ülkelerin tesellisi olmuş adeta.
Herkesin ortak dili olmuş; mesela, Başbakan ile sokaktaki dilenci, bir gece önce oynanan Turkcell Süper Ligi maçı ile ilgili çok rahat bir şekilde uzun uzun sohbet edebilir. Ya da tribünleri düşünün, aynı sıralarda bir banka müdürünü de görebilirsiniz, asgari ücretle 3 çocuğa bakmaya çalışan bir tornacıyı da. Yani futbol, sosyal sınıf, ekonomik gelir, renk, ırk, din, politik bakış falan dinlemez; gönül işidir, kim olursanız olun, sevdiğiniz renklerin peşinden koşarsınız, düşünmeksizin..
Bu öyle bir çekimdir ki, 6 gün boyunca 4 duvar arasında bir bilgisayar başında çalışan adamı, tek boş gününde, ailesi, sevgilisi, arkadaşları ile gezmek yerine, 25 bin adamla zıplamaya yöneltir. Ya da öğrenim kredisini alan üniversite öğrencisine tüm parasıyla forma ve bilet aldırır, tüm ayı aç geçirmeyi göze alarak hem de..
Peki neden ? Nedir bu büyünün sırrı ? Bazılarının da dediği gibi, ‘alt tarafı 22 adamın bir topun peşinden koşması ‘ değil midir en basitinden bakıldığında ? Neden koskoca Eduardo Galeano bile kitabında; “ Ben bir futbol dilencisiyim, elimde şapkam, güzel futbol dilenirim.. “ diyerek ve “ Gölgede ve Güneşte Futbol “ kitabını yazarak futbola aşkını dile getirmiş, adeta futbolun şiirini yazmıştır ? Simon Kuper, neden Financial Times’da sadece ekonomi yazabilecekken, daha gencecik yaşında, beş parasız yollara düşerek, ‘ Futbol Asla Sadece Futbol Değildir ‘ kitabını yazmaya koyulmuştur ? Nedir bu motivasyonun kaynağı ?
İşte bu blog, futbolu güzelleştiren her öğeyi, okurlarının gözlerinin önüne sermek için oluşturulmuştur. Yeri gelecek, Afrika’nın yaşlanmayan kralı Roger Milla ele alınacak, yeri gelecek amatör kümeden bir efsane. Bir başka gün, David Beckham’ın futbolcu yönü konu edilecek, başka bir gün de Nelson Mandela’nın futbol aşkı..
Futbol aşkınızın hiç bitmemesi, Bandiera’lar sayesinde endüstriyelleşen futbolun etkisinin azaltması dileğiyle …
* 'En Büyük Oyun', Yorkshire Televizyonu'nun 90'larda yayınladığı, futbol ile ilgili olan ve çok izlenen bir Tv dizisinin adıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder