17 Temmuz 2010 Cumartesi

O Maç (Galatasaray-Milan / 3.11.1999)



Bazı maçlar vardır ki, bir kulübün, bir ülkenin kaderini doğrudan etkiler. Yıllar sonra akıllara geldiğinde, yüzlerde tebessüm, gözlerden bir kaç damla yaş süzülerek hatırlanır. İşte bu maç tam da öyle hatırlanan, 95 yıllık bir kulübün ve 60 milyonluk bir ülkenin tarihindeki en büyük başarıya giden yolda açılan ilk kapı olarak hafızalardan asla silinmeyen bir maçtır.

Şampiyonlar Ligi'nin gediklisiydi Galatasaray. Ancak Şampiyonlar Ligi'ne katılmak tatmin etmiyordu artık birçoklarını, hedef daha yukarılardı. Fakat işler istenildiği gibi gitmiyordu o sene. Grubun 4. maçında Chelsea karşısında Ali Sami Yen'de alınan 5-0'lık mağlubiyet sonrası, 1 puanla son sıradaydı Galatasaray. Eleştiri okları Fatih Terim'e yönelmeye başlamıştı, o ise hala kendine güvenir ve inançlıydı. Milan maçından bir hafta önce oynanan Hertha Berlin maçında Galatasaray Avrupa'daki zaferlerine bir yenisini daha ekliyor ve grup lideri rakibini deplasmanda 4-1 yenerek son maç öncesi grup 3.lüğü şansını sürdürüyordu.

Yıllardır izlediğimiz Şampiyonlar Ligi maçları aksine, alışık olmadığımz bir spiker(Doğan Yıldız) ve o sezonun yorumcusu Tanju Çolak'la karşılaşıyorlardı maçı televizyon başından izleyenler. Çubuklu formasıyla sahadaydı Galatasaray. Aslında tutuk başlamıştı maça sarı kırmızılılar ve maçın 20. dakikasında sağ kanattan Ahmet'in yaklaşık 5 metre gerisinden koşusuna başlayıp topu alan Shevchenko'nun ortasında Weah durumu 1-0 yapıyordu. 7 dakika sonra ise, "arka direğin adamı" Capone çıkıyordu sahneye, yine arka direk ama kaleye biraz daha uzak bir mesafede sağ ayağıyla yaptığı düzgün vuruşla skoru eşitliyordu Brezilyalı. İlk yarı böyle biterken hafızalarda Hakan'ın son dakikalarda kaçırdığı gol kalıyordu. İkinci yarı ise ilk yarının kopyası şeklinde başlamıştı, yine defansın arkasına atılan uzun bir topta, bu sefer sonradan Beşiktaş forması giyecek Giunti Taffaral'le karşı karşıya kalıyor ve durumu 2-1'e getiriyordu. Bu gol sonrası Fatih Terim'in sinirle karışık gülümseyişi aslında her şeyi anlatmaya yetiyordu. Maçın 66. dakikasında Hagi'yi oyundan alıyordu Terim ve Hagi'yi belki de o ana kadar ilk kez oyundan alınırken bu kadar sinirli görüyorduk. Önce, ben mi der gibi bakışı ardından 2-1'lik skora rağmen ağır ağır kenara gelmesi, bu sahnenin biraz daha şiddetlisini bir sene Glaskow'da yaşayaktık.

Dakikalar geçiyor ve ümitler yavaş yavaş tükenmeye başlıyordu. Milan bu sonuçla Şampiyonlar Ligi'ne gidecekti, bizse Avrupa defterini kapatıyorduk. Ancak o sene tek ihtimali olanların hikayesi yazılacaktı ve bu maç da o hikayenin ilk bölümüydü. 86. dakikada Ergün sol kanattan ortaladı daha doğrusu topu adeta Hakan'ın kafasına koydu, Hakan'ın uçarak yaptığı kafa vuruşu skoru 2-2'ye getirdi. Ancak hala bir gole daha ihtiyacı vardı Galatasaray'ın.



Uzatmalar başlamış, inanılmaz bir baskı kurmuştu Galatasaray bir gol daha için. 90+1. dakikada Arif topu sağ kanattaki Ümit'e gönderdi, Ümit topu ceza sahasına ortaladı ve Hakan topa aynen 2. goldeki gibi vuracağı sırada N'Gotty tarafından çekildi. İşte o sırada Antonio Lopez Nieto, bu maçtan önce çok uzunca bir süredir penaltı vermeyen hakem olarak bilinen İspanyol hakem beyaz noktayı gösterdi. (Bu hikayeyi başlatan adam olan Lopez Nieto, 17 Mayıs'ta bu kez hikayeyi bitiren adam olacaktı.) İşte o anda tüm stadı önce bir uğultu, ardından bir ölüm sessizliği kapladı. Hakan'ın penaltı sonrası kendini ceza sahasına bırakışı yine unutulmaz bir an olarak hafızalarda yer ediyordu. Fatih Terim'in isteğiyle Ümit Davala topun başına geçti. Kameralar o sırada tribünde Suat, eşi Selen ve Tugay'ın eşi Etkin'in ağlayan yüzlerini gösteriyordu, işte o 2 saniyelik görüntü, o sırada belki de Türkiye'deki bir çok insanın içinde bulunduğu durumu özetliyordu. Ümit topa doğru geldi, vurdu ve topu kalecinin sağından ağlara gönderdi. Gol sonrası kamera yine Suat ve çevresindekilerinin bu kez stresten değil sevinçten ağlayan yüzlerini gösteriyordu.

Bense yine evde, annem ve babamla izliyordum maçı. Annem her zamanki gibi oturduğu yerden kalkmamış, sürekli dua ediyordu. Penaltı olduğu anda, babamla odadan dışarı çıktık. Babam penaltıyı izleyemicekti , ama ben dayanamayıp tekrar içeri girdim. Topun içeri girmesiyle babama koştuğumu hatırlıyorum, sonra içeride ağlayan gözlerle birbirimize sarılmamızı.

Galatasaray tarihinin hatta Türk futbol tarihinin dönüm maçlarından biridir bu maç. Bir dünya devini geriden gelip yenmekten öte, bir ülkenin futboldaki en büyük başarısına giden yolda atılan ilk adımdır. Maç sonrası Fatih Terim'in "Bu maç tarihe geçer" açıklaması, o sene kazanılan başarının bir tesadüf olmadığını, bunun önceden öngörülen, ve planlanan bir başarı olduğunu açıkça gösteriyordu. Maçtan bir sonraki gün Star gazetesinin attığı "Yendik Mi lan" başlığı ise, efsanevi gazete başlıkları arasında kendine yer ediniyordu.

1 yorum: