1 Temmuz 2010 Perşembe

Viva Güney Amerika !

2010 Dünya Kupası'nda çeyrek finalistlere baktığımızda, Avrupalıların düşüşünü ve buna bağlı olarak Güney Amerikalıların önlenemez yükselişini görmekteyiz.

Güney Amerika'dan Dünya Kupası'nda gelen tüm ekiplerin gruplardan bir üst tura çıkması, bu kıtanın futbol kalitesinin diğer kıtaların önünde olduğunu açıkça göstermekte. Avrupalı büyüklerin kupaya erken veda etmesi, eski kıtadaki ekonomik krize de bağlanabilir. Özellikle Fransa ve İtalya gibi ekiplerin jenerasyon değişiklerini zamanında ve doğru bir şekilde yapamamasından dolayı, bu ekipler, çok da zorlu olmayan gruplarını son sırada tamamladılar. Bu ülkelerdeki futbol kalitesini ayakta tutan oyuncuların da genelde Güney Amerikalı olması, bu sonucu kanıtlayan bir durum olarak önümüze çıkmaktadır.

Belki de bu fotoğraf, İtalya Milli Takımı'nın başarısızlığını özetlemeye yetebilir. :)





Avupalı çeyrek finalistlere baktığımızda, Almanya, İspanya ve Hollanda isimlerini görmeketeyiz. 8 ekipten sadece 3'ünün futbolun beşiği olan Avrupa kıtasından gelmesi, bu dünya kupasını özel kılan bir unsur olarak yansımakta. Kupa öncesi, çeyrek finalistlerin arasında en azından 2 Afrikalı ekibin olacağını öngörenler, Güney Amerika yükselişini öngöremeyenler olarak tarihe geçtiler.

Güney Amerikalıların bu yükselişinin en büyük sırrı olarak doğru teknik ekipleri gösterebiliriz. Brezilya'nın süpriz olmayan başarısının en önemli sırrı, Alman ruhlu Brezilyalı Dunga'nın yıldızları disipline etme yöntemidir. Brezilya maçlarında artık sambavari hareketler göremiyoruz belki, ancak 90 dakika oyun disiplinine bağlı kalan askerler, ekibi şu ana kadar başarıya taşıyor.



Arjantin, Maradona tercihi ile büyük yıldızlarının üzerindeki baskıyı almış durumda. Bu yöntemi bir çok hoca denemiş ve başarıya ulaşmıştı. Fatih Terim, tüm kariyeri boyunca oyuncularına kol kanat gerip, adeta bir paratöner görevi görmüş, sorumluluğu her zaman üstüne alarak belirli dönemlerde çok büyük başarılar kazanmıştır. Mourinho da, görev yaptığı her ekipte ekstrem açıklamalarıyla takımın 'yıldızı' konumuna gelerek, basının oyuncuları üstüne gitmesi yerine, kendini öne atmıştır. Bu sayede oyuncular sadece futbollarına konsantre olmuştur. Arjantin örneğinde de benzer bir durum var. Ancak kişisel fikrim, Maradona'nın az önce saydığım kişilerden farkının, bu durumu farkında olmadan yarattığıdır. Maradona, doğuştan bir yıldızdır, yeryüzünün aktif oyuncuları arasında olan en büyük yıldızı bile (Messi) onun gölgesi altına kalabilmektedir. Bu da , sürekli milli takım performansı eleştirilen Messi'nin üstündeki yükü hafifletmektedir.



Paraguay ve Uruguay örneklerinde de benzer durumlar mevcuttur. 2 ekipte de kadrosuna göre taktikler oluşturan hocalar görev yapmaktadır. Uruguay, ileri üçlüsünün kuvvetli olduğunu bilerek, onalara göre bir oyun düzeni oluşturmuşlardır. (Forlan-Zarate-L.Suarez). Paraguay da çok koşan orta alan oyuncuları sayesinde hedeflerine ulaşma yönünde önemli adımlar atmışlardır.

Kısacası, futbol kaotik anglosakson sokaklarından sıcak Güney Amerika sahillerine inmiştir. Eğlencenin devam etmesi dileğiyle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder