30 Mayıs 2010 Pazar

İBB Çalışıyor



Süper ligimizin her ligde olduğu gibi sevilen ve sevilmeyen takımları olsa da, her iki yakanın da bir savunucusu vardır. Peki genelde sevilmeyen, sempati duyulmayan ve üstüne üstlük, savunanı da olmayan tek forma hangi takıma aittir? Cevap çok net, İstanbul Büyükşehir Belediyespor(İBB). Sahip oldukları maddi güç ve sahip olmadıkları taraftar, diğer takımları destekleyenler tarafından hep İBB'nin neden ligde olmaması gerektiği sorusunun cevabıdır. Bu yazı, onların ligde olup olmaması gerektiğini, belediyeciliğin asıl amacının profesyonel sporlara destek olup olmamasını sorgulamak yerine, Avcı'nın ve öğrencilerinin futbola kattıklarını incelemek üzerine yazılmıştır.

İBB’nin yaptığı en doğru işlerin başında, başarılı teknik direktörü Abdullah Avcı’ya, ülkemizde birçok teknik direktörün hak ettiği, fakat elde edemediği şansı vermesi gelmektedir. İBB, her yıl kimlik değiştiren, 2-3 yıllık hedefler koyup 3 hafta sonra teknik direktör değiştiren, başkanın soyunma odasından çıkmadığı, yönetilme fakiri Anadolu takımlarının önündeki en güzel istikrar örneğidir. Lige çıktıkları 2007/08 sezonunu 12., 2008/09 sezonunu 9., ve nihayet geçtiğimiz sezonu 6. olarak tamamlamayı başardılar.

Elbette bu başarıyı sahip oldukları maddi güce bağlayanlar olacaktır, fakat ben buna sonuna kadar katılamayacağım. Çünkü İBB bu sezon elde ettiği başarıyı, büyük paralar harcayarak kadrosuna kattığı Taner Gülleri, Herve Tum, İbrahim Akın gibi oyunculardan ziyade, sistemin, takım oyununun bir parçası olmayı başaran, ve İBB en öncesi alt liglerde mücadele etmiş olan, Metin Depe, Ali Güzeldal, İskender Alın, Hasan Ali Durtuluk ve Tevfik Köse gibi oyuncuların katkısıyla elde etti. Bu noktada kuşkusuz onları bir şablonda, ne yaptığını bilerek oynatmayı başaran Abdullah Avcı’nın hakkını teslim etmemiz gerekir.



Sezonun 32.haftasında Olimpiyat Stadı’nda oynanan İBB-Galatasaray maçı, takım oyunu ile kadro kalitesinin mücadelesi şeklinde geçti adeta. Maçı izleyenlerin dikkatinden kaçmamıştır, her iki takım da sahayı enine ve boyuna geniş kullanmayı amaçlayan 4-3-3 dizilişiyle sahadaydı. Her ne kadar maçı Galatasaray 1-0 kazansa da, o günden akıllarda, küçük üçgenler kuran, kanat oyuncularının tersten bindirerek forveti ikilediği, en uçtaki santrafor İskender’in geriye gelerek arkasındaki orta saha Efe’ye boş alanlar yarattığı, çağdaş futbol örnekleriyle bezeli bir İBB izledik.

İBB’nin bu sezon en çok eleştirildiği noktalardan biri, öne geçince katı defans yapmasıydı. Yıllar önce aynı şeyi uygulayıp maçları çoğunlukla tek farkla kazanan, üstelik bunu rakiplerinden kadro kalitesi olarak oldukça zengin takımlarda yapan Lucescu nasıl bugün özlemle anılıyorsa, Abdullah Avcı’nın bu konuda eleştirilmesi öyle yanlıştır. Bir Anadolu takımının, puan maçında, kendinden güçlü rakibinden bir farkla üstünken, kapanıp kontra atak futboluna dönmesi kadar doğal bir şey olamaz. Zaten, Abdullah Avcı’nın sezonun geneline yaydığı bu mantalitenin, sadece büyüklere çelme taktığı maçlardan sonra eleştirilmesi de manidardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder