31 Mayıs 2010 Pazartesi

Değeri Bilinmeyen Ustalara Saygı Duruşu: Hayrettin Demirbaş

Saygı duruşlarımıza tam gaz devam ediyoruz. Bu seferki konuğumuz, Galatasaray ve Milli Takımımızın eski kalecisi Hayrettin Demirbaş.

Ayvalık'ın küçük beldesi Küçükköyspor'da kaleyi korumaya başladığında, yazları para kazanmak için İzmir Fuarı'nda penaltı kurtarmaya çalışan o genç ve yağız delikanlı, acaba o anlarda, bir gün ülkenin ulusal takımının kalesine geçeceğini hayal edebilmekte miydi ?



Her zamanki gibi gelin, Hayro'ya Televole kültürüyle bakanların onun hakkındaki fikirlerine bir göz atalım ;


* Tam bir delidir. Bir Fenerbahçe maçında Rıdvan'ın üzerine uçmuş, adeta öldürmeye teşebbüs etmiştir. Yani çok da akıllı bir adam değildir (!)

* Ali Şen'in de dediği gibi, Fenerbahçe, o kalede olduğu zamanlar maça hep 1-0 önde başlamıştır. Hep balık goller yemiştir bu maçlarda (!)

* Kupa Galipleri Kupası'nda PSG maçında yediği 2 hatalı gol, zaten onun kalitesini ortaya koyar. Çok yakmıştır Cim Bom'un başını, çok (!)

* 1997 yılında Gençlerbirliği ile oynanan kupa maçında 17 penaltının hiçbirini kurtaramamıştır. Ağaç diksen birini çıkarırdı be kardeşim (!)

* Her hocayla sorunlar yaşamıştır. Bu sebepten kiralık gönderilmiştir bir kaç kez. Uyumusuz ve huysuzdur yani (!)

* 3 yıl Zoran Simoviç'in arkasında beklemesine rağmen ondan hiçbir şey almamıştır (!)

* 51 yaşında futbola dönmek de nedir yahu ? (!)



Gördüğünüz üzere, salt eleştirmeye, yermeye yönelik olan spor basınımızın yarattığı Hayrettin Demirbaş profili bu şekildedir. Ancak biz, her zamanki gibi, bu efsanenin hakkını, gene kendi kariyerini anlatarak verelim.

* 1986-1996 yılları arasında Galatasaray kadrosunda bulunmayı haketmiş bir oyuncudur.

* 7 sezon Galatasaray'ın 1. kalecisi olarak görev yapmıştır. Bu başarısı onu Ulusal Takımın da kalesine geçirmiştir. Toplamda Milli formayı tam 18 kez gururla terletmiştir.

* 90 sezonunda oynanan Banik Ostrava maçındaki akıl almaz kurtarışlar sayesinde 'Ostrava Panteri' adını almıştır.

* Sanılanın aksine, şovenist bir insan değildir. Hakkında yapılan o kadar aşağalayıcı haberlere rağmen, hiçbir zaman çıkıp, bu açıklamalara cevap vermemiştir. Bir kaç ekipte hocalık yapmıştır, bunun dışında kendi halinde, mütevazi bir hayat yaşamaktadır.

* 51 yaşında, eski bir hocasını kıramayarak futbola dönmüştür. Olay tam olarak şu şekilde gelişmiştir. HAyro'nun çok değer verdiği bir hocasının Niğdespor'a kaleci arayışı sırasında, kendisinden yardım istemiştir. Hayro da İzmir'de kaleci arayışına girmiştir anca içine sinen kimseyi bulamamıştır. Hocası da Hayrettin'i Acun Ilıcalı'nın organize ettiği 'Devler Ligi' programında seyretmiş, ve kendisinin kaleye geçmesini teklif etmiştir. O da hocasına bir vefa örneği göstererek, kendisini kıramamıştır. Yani onun için Vefa, bir semt adı olmaktan ibaret değildir.




İnsanların anlamadığı durum, Hayrettin'in bu kadar uzun süre üst düzey futbol oynadığıdır, ve bu düzeyde futbol oynayan bir kalecinin, kötü bir kaleci olması imkansızdır. Hayro'nun tek hatası belki de profesyonel olamamasıdır. Bu sebepten, forma aşkının ağır bastığı anlarda kritik hatalar yapmıştır. Ancak büyük kalecilerin kariyerlerine baktığınızda, bu tarz hataları görmediğiniz bir an olmuş mudur acaba ?

Yazarın Konu ile İlgili Kınaması: Four Four Two dergisinin Türkiye baskısının 2010 Mayıs sayısında, Hayrettin Demirbaş'a büyük bir saygısızlık yapılmıştır. Derginin ' 6 Pas' bölümünde, 19. sayfada 10 Leo Franco Vakası köşesinde, Hayrettin ile ilgili şu cümleler sarfedilmiştir:

'Her maçı ayrı bir Leo Franco vakası, İstanbul'daki PSG faciasıysa şahikasıydı! Zaten en büyük hatası kaleci olmasıydı ! '

Tahminimce bu köşeyi 16 yaşında bir lise öğrencisi yazmakta. Zira Milli formayı terletmiş, Galatasaray formasıyla 10 yıl boyunca Türk futboluna hizmet vermiş bir sporcu hakkında bu kadar SAYGISIZCA bir yorum yapmak, ahmaklıktır, daha ötesi terbiyesizliktir..



Yazardan Özel Saygı Duruşu: Yıl 1992. Yer: Bursa Büyük Atlas Oteli Lobisi. Bursaspor maçından önce Galatasaray otelde kamp yapıyor. Lobi ana-baba günü. Bell-boy'lar lobidekileri dışarıya çıkarmak için uyarırlar. Takım elbiseli baba ile 11 Numaralı kırmızı Galatasaray formalı çocuk, Bell boy'lardan birine yaklaşır. Baba'nın ağzından şu kelimeler dökülür :

- Ben Hayrettin'in Ayvalık'tan ağabeyi sayılırım. Kendisine adımı söylerseniz, eminim bizle görüşecektir.

Bu diyalogtan sadece 5 dakika sonra, ayağında terlikleriyle koşarak gelen dev bir adam görür küçük çocuk. (Çok şükür ki İbrahim Üzülmez oralarda değilmiş) Babasına öldürecekmiş gibi sarılan bu adama uzun uzun bakar. Tanımıştır onu, odasındaki posterinde, yeşil kaleci kazağıyla duran adamdır o; Hayrettin'dir ! Babasına sarıldıktan sonra, çocuğa döner Koca Hayro;

- Gel bakalım aslan parçası !

der ona. Çocuğu kucağına alır, 512 numaralı odasına götürür baba-oğulu. Çocuk heyecanlıdır, odaya girdiğinde kalbi adeta boğazında atıyordu. Kapıyı, Hamza Hamzaoğlu açar, yanında da Roman Kosecki ve İbrahim (dönemin az forma şansı bulan oyuncusu) vardır. Çocuk, bunun bir rüya olabileceğini düşünüyordur.

Hayro, bu iki misafirini yaklaşık bir buçuk saat ağırladı. Çocuk bu bir buçuk saat içerisinde kah Hayro'yla güreşti, kah Hamza'nın kucağında sohbetler etti. Daha sonra takım olarak masaj servisine gitmeleri gerektiğini öğrenen Hayro, mahcup bir şekilde müsaade ister. O bir buçuk saat su gibi geçmiştir çocuk için, ancak bir kez daha şükretmiştir Galatasaray'lı olduğuna..

O çocuk büyüdü, bazı şeyleri daha iyi anladı, Hayro'ya bir kez daha teşekkür etti kendi kendine, onu gerçek bir spor sever, gerçek bir Galatasaraylı yaptığı için.

Yazarın tek isteği, inşallah Hayro, bir şekilde bu yazıya -kendiliğinden- okur, ona saygı gösterenleri de görür, futbola başladığı güne bir kez daha şükran duyar...

1 yorum:

  1. böyle şeyler yazmadan önce haber verin be abicim. bu yaşta ağlatacaksınız beni, ayıp değil mi?
    böyle devam etmenizi dilerim. blogda Can Bartu, Şenol Güneş, Metin-Ali-Feyyaz resimleri görmek de çok hoşuma gitti. Bir de Lefter resmi olsa şahane olurdu.

    saygı ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil